Overblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
18 novembre 2020 3 18 /11 /novembre /2020 00:51

 

Fransızca versiyonu www.dubretzelausimit.com sitesinde 16 Kasım 2020 tarihinde ve SaphirNews elektronik gazetesinde 11 Kasım 2020 tarihinde yayınlandı

 

Yaşlı dünyamız ve üzerinde yaşayan bizler, özellikle bu sene, oldukça zor sınanmalardan geçmekteyiz. İspanyol gribinden bir asır sonra, yeni bir pandemi tüm dünyayı vurdu ve dört bir yanını kasıp kavurdu. Günümüz liderleri, kural tanımaz benlikleri ile güç gösterisi yapmaktadır. 

 

Terör, hoşgörü ve yapıcı diyalog yoksunluğu, kanımca kışkırtıcı karikatürler, cinayetler ve 17 sene İstanbul’da oturduktan sonra, son iki aydır yaşamakta olduğum İzmir’i ve tüm Ege’yi sallayan deprem gibi her türlü afet gündemin ilk sıralarında. Bu haberler, kültürel ve felsefi konular yerine, tüm dünyada yazılı ve sözlü basının en çok “iş yapan” haberleri. Üstelik bu, sosyal medya üzerinden, tarifi zor bir kin ve söylem şeklinde yayılıp beslenerek şiddeti körüklemekte.

 

Doğduğum ülke Fransa ile yaşamayı yeğlediğim ve kimliğini aldığım ülke Türkiye arasında diplomatik ilişkiler bugünlerde çok iyi durumda değil. Oysa bu ilişkiler; 484 yıldır - 1536 yılında Kanuni Sultan Süleyman ve Fransa Kralı 1. Fransuva arasında imzalanmış olan antlaşmadan beri -  tarihin en uzun soluklu diplomatik ilişkisi… Bu durum, her iki taraf için günlük hayatın içinde bir şeyler ifade etmekte midir ? Bence cevap hayır. Bana göre, hem Fransızları hem de Türkleri, başkanlarının çekişmeleri dışında, sağlık şartları ve  ekonomik sorunlar daha çok endişelendiriyor. 

 

Kaygı uyandıran haberlerin çoğalmasını durdurmak

 

Dur, ekranı dondur ! Kanımca, biran önce her birimiz için mutlu olmak ve beraberce uyum içinde yaşamak üzere, sadece endişe veren haberlerin yayılmasını engellemek ve durup, ciddi olarak durumu gözden geçirmenin zamanı.

 

Foto  kredisi SaphirNews

 

Savaşların ve devrimlerin kökeni, çoğunlukla güç çatışmalarına, ekonomik çöküntülere, farklı ırktan, kültürden ve dinden olana hoşgörüsüzlüğün sonucu olmakta. Sonunda herkes mutlu olduğunda sizin, benim gibi gülmekte, mutsuz olduğunda ise yine sizin ve benim gibi ağlamakta…

 

Bence, yalnızca öfke dolu konuşmaları, karşıtlık ve çatışmaları işaret etmek yerine, tüm enerji ve zamanı bu konuları iyi niyetli insanlarla tartışmaya açmak, beraberce fikirleri ortaya koymak acil ve kaçınılmazdır. Açık bir zihni, herkes için felsefi düşünceyi, karşılıklı saygının, hoşgörünün, bizden farklı olanın yaşam tarzını, inançlarını merak etmeyi geliştirmenin zamanı. 

 

Tüm bu değerler, paylaşım ve dayanışma da katıldığında benim gözümde, herkes için faydalı olacaktır. Bilmediğimiz şeyler bizi korkutuyor oysa daha iyi tanımak, bilmek, farklı olandan korkmadan bunu zenginlik olarak içselleştirmemizi sağlıyor.

 

Dengeleri tersine çevirmek, daha güzeli, gerekliyi ve hoş olanı öne çıkarmak, zaten gerilmiş olan sinirleri yatıştırmak üzere olumlu ve besleyici kaynak oluşturur. Olumlu enerjiler bir araya geldikçe,  önce kendimiz, sonra da etrafımız bundan yararlanır. Şimdilik bütün bu iyi niyetler çok dinleyici bulup manşetlere çıkmıyor. Oysa öne çıkarılması gereken nedir ? Egonun gücün beslenmesi mi, şiddet ve kin mi yoksa, bitki örtüsüne ve doğaya saygı ile uyum içinde yaşanan bir dünyanın varlığı mı ?

 

“Nefretin olduğu yere sevgiyi koyuyorum.”

 

Burada, 22 Nisan 2020 tarihinde, İstanbul Latin Katolik Kilisesi Dinler Arası İlişkiler Komitesinin düzenlemiş olduğu etkinlik sırasında, bazı katılımcıların sunumlarından  alıntıları paylaşmak istiyorum.

 

22 Nisan 2020 tarihinde Dinlerararası Dua ve Paylaşım Etkinliği Katılımcılar

 

Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Sayın Hayat Nur Artıran “Tüm insanlar büyük bir ağaca benzer. Ağacın kökü, dalları, yaprakları, çiçeği, meyvesi hiçbiri diğerine benzemez ama ağacın kıymeti de bu farklılıklardan dolayıdır zaten…” Hz. Muhammed Peygamber Efendinin ve Kur’an-ı Kerim Maide sûresi 48. ayeti “Biz hepinize ayrı bir yol, ayrı bir şeriat belirledik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi imtihan etmek istiyor. Öyle ise siz sadece iyilik ve güzelliklerde yarışın !” sözlerini hatırlatı. 

 

Mgr Rubén Tierrablanca González katılımcıları, Aziz Fransua’nın şöyle başlayan: “Rab, beni kendi barışın için alet olarak kullan. Nefret olan yerde, ben seveyim. Hakaret edildiğinde, affedeyim. Geçimsizliğin olduğu yerde, aracılık yapayım. Yanılgı olan yerde, gerçeği söyleyeyim…” Barış Duasıyla Rabb'e yönelmeye davet etti. 

 

Hz Mevlânâ'nın 22. Kuşak Torunu ve Uluslarası Mevlâna Vakfı'nın Başkan Vekili Sayın Esin Çelebi Bayru konuşmasını Hz Mevlâna’nın Mesnevi’sinden bu mesaj ile “Bütün peygamberler insanları Yüce Allah’a ulaştırdığı için aralarında fark yoktur. Hepsinin yolu birdir. Eğer yanlışlık varsa bu yolda değil yolda gidenlerdedir.” bitirmek istedi.

 

Dahası ; Yahudi dininin kutsal kitabı Tevrat’taki “Komşunu, kendin gibi seveceksin” söylemi, Eski Ahit’te de yer bulmakta ve günümüzde hiç olmadığı kadar geçerli ve gerekli olduğu görülmektedir.

 

Ve nihayet, sonlandırmak üzere, “I have a dream !” Hayalim, Türkiye’de “barış içinde beraberce yaşamak” üzere, yalnızca en yüksek değer ve kavramların yer aldığı karşılaşma alanları kurabilmek. Artık benim olan bu ülke, öğreti bakımından zengin, çok kültürlü ve yarının temellerinin atılacağı alanın ideal sembolü… Ütopya mı ya da geçekleşebilecek bir rüya mı ? Bunu gelecek gösterecek…

 

Partager cet article
Repost0

commentaires

M
Jolie blog, au plaisir de vous voir sur mon blog. https://mael-jouet.blogspot.com/
Répondre