Overblog
Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
25 septembre 2023 1 25 /09 /septembre /2023 04:50

 

Fransızca versiyonu buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

 

16 ve 17 Eylül 2023 tarihlerinde, yerel Afro-Türk derneği tarafından İzmir'de 15. uluslararası dana bayramı düzenlendi. Bu önemli topluluk etkinliğine dönmeden önce, bunu daha iyi tanıyalım!

 

Afro-Türklerin tarihi 5-6 yüzyıl öncesine dayanıyor ancak en önemli dönemi 18. ve 20. yüzyıllar arasıdır. O dönemde ağırlıklı olarak Kenya, Sudan, Etiyopya ve Mısır'dan Türkiye'ye gelen Afrikalıların hareketleri çeşitli türdendi. Bazıları köle getirdi veya köleydi, bazıları ticaret yaptı veya Osmanlı ordusuna kaydoldu. Türkiye Cumhuriyeti döneminin başlarında Lozan Antlaşması uyarınca bir kısmı nüfus mübadelesine tabi tutulmuştu.

 

Bunların büyük çoğunluğu Ege Bölgesi'ne (İzmir ve Muğla) ve Akdeniz Bölgesi'ne (Adana, Antalya, Mersin) yerleşmişlerdir.

İzmir Afro Türklerin 2023 Dana Bayramı

 

4. ve 5. kuşakların torunları

 

Afrika kökenli nüfus İzmir ilinin Torbalı ve Tire ilçesine bağlı çeşitli köylere yerleştiler. İzmir'de kalmaya karar veren nufüs ise Kadifekale, Basmane, Eşrefpaşa ve hatta İkiçeşmelik semtlerinde ikamet ettiler.

 

Ege Bölgesi'nin Ayvalık ilçesinde yaşayan Afro-Türk Mustafa Olpak, 2006 yılında halkının kökenlerine ilişkin sorularını yanıtlamak amacıyla burada bir dernek kurdu. Bundan önce de Girit'e köle olarak  Kenya'dan getirelen atalarını anlatan otobiyografik bir eser yazmıştı.

 

Artık İzmir'de kurulu olan söz konusu derneğin 2017 yılından bu yana başkanlığını yapan Şakir Doğuluer, 4. kuşaktan geliyor. Ona göre, İzmir ilindeki Afro-Türklerin mevcut sayısını bilmemize hiçbir resmi istatistik imkan vermese de, yine de en az 5.000 kişi olduğunu tahmin edebiliriz.

İzmir Afro-Türk Derneği Başkanı Şakir Doğuluer

 

Avukat ve derneğin yönetim kurulu üyesi, aynı zamanda boş zamanlarında yazar ve müzisyen olan Orhan Çetinbilek şöyle açıklıyor: “5 kuşaktır İzmirliyiz, annem, anneannem ve büyük anneannem  dana meydanı yakınında oturuyorlardı. Anneannem bir Kıbrıslı Türk ile evlendi, babaannem ise aslen Ege'nin küçük kasabası Torbalı'dan, bir Kıbrıslı Türk ile evlendi ve bu nedenle melezleşme oldu. Ailem orta sınıf bir Türk ailesi gibi yaşıyordu. Büyükannemin kuzenleri 30'lu ve 40'lı yıllarda Saint-Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldular - biri belediyedeki ilk Fransız tercüman oldu - başka üyeler ise İtalyan lisesinde okudular."

Derneğin yönetim kurulu üyesi Av. Orhan Çetinbilek 

 

Dana bayramı, eski bir geleneksel

 

Derneğin başkan yardımcısı Beyhan Türkkollu, İzmirli Afro-Türk nüfusunun gelenekleriyle bağlantılı geleneksel bir randevuyu, yani ünlü dana bayramını hatırlatıyor. 100-150 yıl önce her biri belirli bir aşamaya karşılık gelen 3 hafta sürüyordu. İlkinde, lider, godya adı verilen bayan, beline kadar peştamal giymiş, başı beyaz bir örtüyle örtülü ve iki kişi ile sokaklarda müzik eşliğinde etkinliği duyurarak yürüyorlardı.

İzmir Afro-Türk Derneği Başkan Yardımcısı Beyhan Türkkollu

 

Peştamal haftası olarak adlandırılan ikinci haftada ise toplanma haftasıydı. Bağışçılar böylece para, yiyecek veya giyecekle katkıda bulunup ve bunlar daha sonra toplumdaki ihtiyaç sahiplerine yeniden dağıtılırdı.

 

Toplanan paranın bir kısmıyla bir dana satın alınır. Özenle süslenen hayvan, üçüncü hafta boyunca şarkılar eşliğinde gezdirilip ve sonunda şehrin antik kalesi Kadifekale'de bilge Yusuf Dede'nin mezarına getirilirdi. Dana, antik tiyatronun yakınında bulunan ve kurban kesildiği dana meydanına götürülmeden önce orada diz çöktürülürdü.

İzmir Afro Türklerin 2023 Dana Bayramı

 

İzmir Afro-Türk Derneği, 40'lı ve 50'li yıllara kadar köylerde saklı kalan ve kaybolmadan önce devam eden bu geleneği 2008 yılından bu yana yeniden canlandırıyor. Artık 3 hafta değil, 2 veya 3 gün sürüyor, genellikle Mayıs ayında. Bu yıl o dönemdeki deprem felaketi ve seçimler nedeniyle 16-17 Eylül 2023 tarihlerinde uluslararası dana bayramının  15'incisi düzenlendi.

 

Şenlik programı cumartesi günü öğleden sonra İzmir Mustafa Necati Kültür Merkezi'nde açılan "Tarihte İz Bırakan Afro Türkler" sergisinin açılışıyla başladı.

Soldan sağa İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Daire Başkanı Ceren Umay, İzmir Afro-Türkler Derneği Başkan Yardımcısı Beyhan Türkkollu, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay, Afro-Türkler Derneğinin Başkanı Şakir Doğuluer ve Dernek yönetim kurulu üyesi Av. Orhan Çetinbilek

 

Daha sonra İzmir Afro-Türk ritim grubu konuşmalara yer vermeden ortamı neşelendirdi. Açılışta, daha önce de bahsettiğimiz Orhan Çetinbilek, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay, Izmir Afro-Türk derneği başkanı Şakir Doğuluer ve Türk Milli takımının ünlü Kırkpınar güreş festivalinde iki kez başpehlivan olan afro türk Mustafa Yıldız'ın kızları Zehra ve Esen Yıldız birer konuşma yaptılar. Ünlü Afro-Türk şarkıcı Melis Sökmen'in yanı sıra yukarıda adı geçen Mustafa Olpak'ın kızı Zeynep Olpak da konuştular.

İzmir Afro-Türk Ritim Grubu

 

Sıra, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında Afro Türklerin Afrika Diasporası’ndaki Yerini konu alan panele geldi. Afro-Türk Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Fatmagül Kırcı'nın moderatörlüğünde ile gerçekleştirildi. ABD’den gelen antropolog ve yazar Prof. Dr. Sheila Suzanna Walker,  Afro-Türk polis memurları hakkında yeni bir kitap yayınlayan Prof. Dr. Yücel Yiğit ve her ikisi de öğretim görevlisi olan Dr. Fahriye Dinçer katıldılar.

İzmir Afro-Türklerin 2023 Dana Bayramı’ndaki Panel

Antropolog ve yazar Prof. Dr. Sheila Suzanna Walker, İzmir Afro-Türklerin 2023 Dana Bayramı

 

Panelin sonunda İzmir afro türk derneği üyesi İzmirli Afro-Türk Turgay Karasolak geleneksel Ege dansı zeybek gösteri yaptı.

 

Akşamın başlangıcında, ünlü Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde, İzmir Büyükşehir Belediye Bandosu'nun da katıldığı dana maketi ile yürüyüş gerçekleştirildi. İzmir Alsancak'tan Gündoğdu Meydanı'na çıkan şenliklerin ilk günü, cazın  Afro-Türk sanatçısı Melis Sökmen'in verdiği muhteşem konserle sona erdi.

İzmir Afro-Türklerin 2023 Dana Bayramı’nda çok güzel bir katılımcı

İzmir Afro-Türklerin 2023 Dana Bayramı’nda Melis Sökmen’in Konseri

 

17 Eylül Pazar günü Buca Gölet'te (Kaynaklar) düzenlenen dev piknik, 300'e yakın katılımcıyı bir araya getirerek şenliklerin kapanışını yaptı. Bu gün, büyükannesi Afro-Türk olan ve Paris'te yaşayan Fransız-Afrikalı genç İbrahim Diawara da çok popüler bir zeybek dansı yaptı.

İzmir Afro-Türklerin 2023 Dana Bayramı’nda İbrahim Diawara tarafından Zeybek Dansı, foto Beyhan Türkkollu 

 

Birçok alanda Afro-Türk kişilikler

 

Türkiye'deki Afro-Türklerin hem coğrafyasını hem de tarih ve kültürünü ortaya çıkarmayı, aynı zamanda dünyanın dört bir yanına yerleşmiş Afrika kökenli insanlarla bağ kurarak ortak duyguları paylaşmayı amaçlayan dernek, bir kez daha ilgi gördü ve güçlü bir katılım sağladı. Ayrıca spor dünyasından, sanat dünyasından veya belirli bir alanda adından söz ettirmiş Afro-Türk şahsiyetlerin farkındalığını da artırmak istiyor. Pek çok Afro-Türk tarihe adını yazdırmış. Balerinler, caz sanatçıları, sporcular, hatta tarihin ilk siyahi savaş pilotu İzmirli Ahmet Ali Çelikten var.

Derneğin Bilgileri

Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği 

851. Sokak No 6 Kurhan İş Hanı Zemin 4 - Konak İzmir - Tel. 05352842208 - 05368558018 - info@afroturkler.com - www.afroturkler.com
 

Üstteki söz konusu sergi 30 Eylül'e kadar açık.

Mustafa Necati Kültür Merkezi - Esenlik Mah. Ordu Caddesi No 106-110 - Karabağlar/Izmir - Tel. 0 232 293 60 71 - 0 232 293 61 23

Partager cet article
Repost0
9 mars 2023 4 09 /03 /mars /2023 02:55

 

Fransızca versiyonu buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

 

İlhan küçükken utangaç bir çocuktur. İzmir/Şirinyer Vali Rahmi Bey İlköğretim Okulu 2. sınıf öğretmeni, sosyalleşmesi için annesine onu halk oyunları, yavrukurt, basketbol, ​​voleybol ve de… mandolin gibi mümkün olan tüm sosyal aktivitelere kaydettirmesini önerir.

İlhan Çalışıyor, İzmir, Türkiye'de mandolin çalan ve koleksiyoncu

Ertesi yıl biraz daha uzun parmaklara sahip olarak bu enstrümanı çalmayı öğrenmeye başlar. Ablası zaten çalıyor ve onu dinleyip gözlemleyerek notaları okumayı ve ünlü bir Rus dansı olan “Kazaçok”u çalmayı öğreniyor.

Müzik dersinin ilk günü, öğretmenleri Fikri Şenürkmez derse gelir , Herkes rastgele telleri çalarken, içeriden "kazaçok" çalındığını duyar ve yüksek sesle: “ezbere çalmayın!” diye bağırır. 

İlhan yeni başlayanlar grubuna katılır ve tahtaya yazılan notaları hemen rahatlıkla çalabildiği gören Öğretmeni dersin sonunda yanına çağırır ve Kazaçok'u çalan senmiydin diye sorar. İlhan kendisi olduğunu söyleyince "Önümüzdeki haftadan itibaren, daha ileri düzey öğrencilerden oluşan grupta olacaksın." der. 

Çocuk olan İlhan Çalışıyor'un ilk müzik kitabı

İlhan'ın mandoline olan aşkı bu sıralarda başlar ve aynı zamanda öğretmenin sağ kolu olur. Aynı yıl okulunun yıllık törenlerinde, Cumhuriyet Bayramı'nda Kordon (İzmir sahili, Alsancak ilçesi) yürüyüşünde sahne almaya başladı ve diğer okullarda verilen konserlere katılır. 1976 yılına kadar Fikri Bey'in öğrencisi olur.

7. sınıfta mandolini bırakıp judoya, ardından lise 9. sınıfta basketbola yönelir. Üniversitedeyken gitar çalmaya başlar.

Yıllar geçiyor! İlhan, yaklaşık 10 yıl önce, Konak/İzmir'deki İl Halk Kütüphanesi'nde Tobav Mandolin Orkestrası'nın (Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı) konser vereceğini öğrenir. Konsere gider ve performansın sonunda orkestranın çalanlarla konuşacak…, daha sonra 5-6 yıl boyunca onlarla çalar. 

İlhan Çalışıyor'un mandolin koleksiyonundan bir parça

2019 yılında özel bir spor salonunun müdürü olarak göreve başlayınca müzikle uğraşmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Eylül 2019'da daha önce üyesi olduğu Tobav orkestra, provalar için kullanılan binasında çıkan yangının ardından geçici olarak faaliyetlerine ara vermek zorunda kalırlar. 

İlhan, Tobav Orkestrası'ndan 2 müzisyen ve sanat danışmanıyla daha sonra 1 Ekim 2021'de İzmir Mandolin Orkestrası'nı kurmaya karar verirler ve ilk konserlerini Cumhuriyet Bayramı için Fethiye'de verirler . O zamandan beri otuza yakın müzisyenin yer aldığı orkestra, düzenli olarak sahnelerde konser vermeye devam ediyorlar.

İlhan Çalışıyor'un mandolin koleksiyonundan bir parça

Tobav ile olduğu zamana geri dönelim. Grupta bir fikir filizlenir: atıl duran mandolinleri toplayıp, onarımını yaptıktan sonra birinci sınıf öğrencilerine hediye etmek. İlhan böylece enstrüman aramaya başlar.

Çocukların kendilerine sunulacak mandolinlere göre aralarında kıskançlık çıkmasın diye en sonunda herkese aynı enstrümanların alınmasına karar verildi.

İlhan'ın daha önce kurtardığı on beş mandolin elinde kalır ve koleksiyonuna bu şekilde başlar. Antikacıları, antika pazarlarını gezer ve ülkenin dört bir yanında enstrümanlar bulur. Bazıları çok kötü durumdadır ve ellerinde ikinci bir hayat bulurlar. 

Bugüne kadar, bu enstrümanın tüm üreticileri tarafından imzalanan örneklerin de bulunduğu 53 mandolin koleksiyonunun başında yer almaktadır. Alasonyayılar, papajorjiu , zamanında sedef ve bağa ile özel bir kreasyon yapan Adil İmer gibi ünlü imzalardır. Toplam 3 adet yapılan bu özel mandolinlerden , biri İlhan'a ait ama diğer ikisi nerede olduğunu merhum Adil İmer'in torunları da bilmiyor.

Adil İmer mandolini

İlhan'ın elinde bulunan çeşitli enstrümanlar arasında Rus, Alman, Portekiz, Çin ve Amerikan mandolini bulunmaktadır.

Koleksiyonerin ayrıca 1800'lerde bir Alman lutiyer tarafından yapılan el yapımı ile aynı olan sedef ve bağa ile süslenmiş bir kopyası vardır ve bu kopya lütiyenin öğrencilerin tarafından yapıldı.

Sedef ve kaplumbağa bağası ile bir Alman mandolininin kopyası

Ayrıca onun için çok şey ifade eden bir oktav mandolini var. Fikri Bey hocaya aitti ve onu İlhan'a hediye eden de merhum Fikri Bey'in eşiydi.

İlhan Çalışıyor'un hocasına ait olan mandolin

Bu çalgının ailesi  mandolinler, mandolalar, mandoçello, (sırtı kıvrık (bowl back)) , 12 telli bandurria ve Mando bas; sadece Mandobas koleksiyonunda yok.

Kullanılan ahşaplar çalgının parçalarına göre değişiklik göstermektedir. Böylece ladin, bazı kapak ceviz, bazı abanoz kulp bulunuyor.

Böylece İlhan, Türkiye'deki ve belki de sınırların ötesindeki en büyük mandolin koleksiyonuna sahiptir. Tutku ... koleksiyonculukla kafiyeli olduğunda!

https://www.instagram.com/promandolin/

https://www.youtube.com/@imoizmirmandolinorkestras8458

Partager cet article
Repost0
5 octobre 2021 2 05 /10 /octobre /2021 03:30

 

Fransızca versiyonu www.dubretzelausimit.com sitesinde 27 Eylül 2021 tarihinde ve lepetitjournal.com d'Istanbul  elektronik gazetesinde aynı gün yayınlandı

 

Bölgenin zengin tarım arazilerinin ortasında bir Ege bölgesinde İzmir in ilçesi olan Tire belediye binasına sadece birkaç yüz metre mesafede bulunan Alay Park'ta, biraz özel bir zemin özellikle hafta sonları, bu halka açık bahçedeki kafenin düzenli müşterilerini cezbetmektedir.

 

Aslında, bu beylerin karambol oynadıkları yer, 2006 yılında belediyenin parkı yenilemesi ve eski ve özgün oyun alanının değiştirilmesi sırasında yaptığı 4 mx 12 m boyutlarındaki iki dikdörtgen mekandan biri üzerindedir. Bu oyun hem Fransa’nın Güney Bölgesi’nde ünlü petank oyunu hem de bilardoya benziyor, ancak bir istaka ile değil, parmaklarınızla yerde atılır. Bununla birlikte, kökenleri çok daha eski ve daha uzakta.

 

Karambol alanı - Tire, Alay parkı (Ege bölgesi)

 

Aslında, Türkiye'de karambol oyunu oynanan tek şehir Tire'dir. Anlaşılan, Sultan II. Beyazıt döneminde 1492'de İspanya'dan, 1497'de Portekiz'den sürgün edilen ve Tire'ye yerleşmek için gelen ve doğum günü pastası geleneği olarak onu yanlarında getiren Sefarad Yahudileriydi...

 

 

1930'ların sonlarında, kente 1937 yılında gelen ve parkın kuruluşunun kökeni olan 39. Piyade Alayı'nın adını taşıyan Alay Parkı, Musevilerin ve Müslümanların yaşadığı çok popüler ve canlı bir eğlence yeriydi. Tire'de birlikte eğlendiler, müzik dinlediler ve dans ettiler.

 

Tire, Alay Parkı’nın bir Girişi (Ege bölgesi)

 

1950'de Yahudi ailelerin ayrılmasından sonra, o zamanın genç sakinleri karambol oyununun sıkı takipçileri oldular. Eskiden şehirdeki hemen hemen her kafe bahçesinde bu hobinin tadını çıkarabileceğin bir alan vardı.
 

Karambol nasıl oynanır?

 

Her oyuncu karambol meşesi adı verilen parlayan şimşir ağaçtan bir top kullanır - kadife bez ile silindiği için zaman ile bu meseler cilalanmış gibi parlar - ve yerde lek adı verilen yaklaşık 6 cm yüksekliğinde silindir şeklinde oyulmuş 4 adet lek dizilir. Oyunu kazanmak için ya 4 leke vurarak ya da yada rakibin meşesini vurursanız rakipleri eleyerek, 8 puan almanız gerekir.

 

Lek, karambol oyununda ulaşılacak hedef, Tire ( Ege bölgesi)

 

Diyelim ki bir numaralı katılımcı bir lek vurur, ancak rakibi birinci oyuncunun karambol meşesini vurdu, ilk olan kişi oyun dışı kalır ve onun vurduğu lek ilk kazancı nihayetinde rakibine gider.

 

Haberdar olmayan biri için şut çekme şekli çok orijinal görünüyor. Ama pratikle, tabii ki, bu her şeyi değiştirir! Oyunun kuralları, geçen seyircinin - ya da gazetecinin - özümsediği zaman, aynı sürpriz etkisine neden olur… Her oyuncunun kendine özgü bir atış sitili vardır. Ama genellikle ve yaygın olarak kullanılan atış stili tiski diye tabir edilen atıştır. 

 

Karambol oynamak için parmakların benzersiz bir durumu (Tire, Ege bölgesi)

 

Ortalama olarak, oyuncular çok yetenekliyse bir oyun 30 ile 45 dakika, diğerleri için yaklaşık 1 saat sürer. Bireysel veya 2'şer kişilik takımlar halinde ve sırayla her atışta oynanır. Katılımcı topuyla bir lek'e vurduğu sürece oynamaya devam eder ancak puan kazanmaz!

 

Karambolcu Murat, (Tire, Ege bölgesi)

 

Turnuvalardaki final maçlarında, takımlar veya yarışmacılar 7 sayı berabere kalırsa 3 sayılık uzatmaya geçilir ve 3 sayı alan kişi ve ortaklar maçın ( oyunun ) galibi olur. Les prolongations à 3 points commencent et le joueur ou l’équipe qui marque 3 points est le vainqueur du jeu.

 

 

Tire kültürünün ayrılmaz bir parçası olan Karambol


 

15-16 yaşından beri karambol oynanan 75 yaşındaki Ahmet, geçtiğimiz Temmuz Ayında bir öğleden sonra bir arkadaşıyla oynadığı oyun sırasında şunları anlatıyor: “Daha büyük çocuklar, amcalar ve liderler oyun hakkındaki bilgilerini bana ve diğer arkadaşlarıma aktardı.

 

Biz de bunu gençlerimize aktarıyoruz ve onlara örnek oluyoruz. Karambol kültürümüzün bir parçasıdır ve şimdi bir turnuva düzenlersek en azından eski kurallara göre oyuna devam eden 50 katılımcının isimlerini kaydedebiliriz.” Ahmet, birkaç yıl önce turnuvalarda birincilik ve ikincilik ödülü ile, bir plaket de dahil olmak üzere, birkaç kupa kazandı.

 

75 yaşında olan Ahmet, 60 yıllık karambolcu (Tire, Ege bölgesi)

 

Hem dama piyonları hem de metal şişe kapaklarıyla süslenmiş görünüşte tarihli bir sayaç, sayı almak için alanın bir köşesinde yüksekte asılı duruyor. “Şu anda 7 tane var ve son meşesi attıktan sonra oyun arkadaşım da öyle. Bir beraberlik var ve kazananın kredisine 8 sahip olması gerektiği için, uzatma ile biteceğiz! ” diyor Ahmet.

 

75 yaşındaki ve 60 yıldır Tire'de karambolcu olan Ahmet  sayı sistemi anlatıyor

 

Ertesi sabah, saat 11'de, 2 kişilik takımlar halinde yarışacak 4 mükemmel oyuncuyla randevu var! İşte sol kolunda dövmesi olan siyah t-shirt giyen, çok koyu tenli, sakallı samimi adam olan Murat ve 40 yıldır karambolcu olan, bıyıklı ve beyaz saçlı Faik. Bir de Tire Belediyesi'nde çalışan ve 25 yıldır karambol oynayan Yusuf'un yanı sıra 10 yaşında başlayan ve onu oynayan tuhaf mizahi Heybetullah da var... 43 yıldır oynuyor. Küçükken onu o kadar çok severdi ki, kendini tutkusuna adayabilmek için düzenli olarak okulu asardı.

 

Soldan sağa Faik, Murat, Heybetullah ve Yusuf, dört mükemmel karambol oyuncusu - (Tire, Ege bölgesi)

 

Bu vesileyle, herkes geleneksel Türk çayı ile devam etmeden önce, Alay park kafeteryasında yöreden gelen bir çeşit koruk ikram ediliyor! Atmosfer iyi huylu ve bu sıcak Cuma günü  az sayıda seyirci, şu ya da bu katılımcıya tezahürat yapmak için alanın her iki tarafına yerleşti. Her birinin kendine has, şaka yollu, biraz sinirlenen yorumları var… Kimisi elinde bir bardak çayla oynuyor, kimisi… bir sigara, hatta bazen ikisi birden!

 

Heybetullah, seçkin bir karambolcu - (Tire, Ege bölgesi)

 

Heybetullah ise şöyle anlatıyor: “2007'de o yıl düzenlenen turnuvanın şampiyonu oldum. Bu vesileyle, o yılda gelen heyetin içinde resmi görevliler vardı. Buradaki kişilerden bir kısmı İstanbul ve İzmir konsolosluklarında görevli İsrailliler ve bazı sivil toplum kuruluşlarında görevli İsrail veya Türkiye vatandaşlarından oluşan bir kafileydi. Fakat büyük çoğunluğu Tire’de doğmuş kişiler veya onların çocuklarından oluşan bir nevi turist kafilesiydi bunların çoğu Tire’den İsrail ve diğer Avrupa ülkelerine göç edenlerdir. Hepsi de Karambol'un Tire versiyonunu keşfetmek için meraklıydı. 

 

İspanyollar, gülle ağacı adlı tahta bir topla oynarlar, bizimki şimşir ağacından yapılmıştır. İspanya'da bir daire çiziyorlar, içine metal bir top koyuyorlar ve içinde oynayarak o topa vurmaya çalışırlar. Yani oyun burada biraz farklı. Oluşturmak istediğimiz Uluslararası Federasyon, bu farklı uygulama biçimleri göz önüne alındığında yaratılmamış." 2007'de düzenlenen bir turnuvada en az 64 yarışmacı gördüğünü hatırlıyor.

 

Seyirciler arasında, önceki gün olduğu gibi, 1 saat mesafede Aydın şehirden düzenli olarak oyun oynamaya gelen Alican var.

 

Alican düzenli olarak Aydın'dan Tire'ye karambol oynamak için geliyor


 

Karambol'un Tire'de hala parlak bir geleceği var

 

Ağustos sonu - Eylül 2021 başı, belediye tarafından şehrin kurtuluşunun anılması kapsamında düzenlenen festival haftası için pandeminin başlamasından bu yana ilk kez programa bir karambol turnuvası dahil edildi! 32 oyuncu ile başlayan müsabaka, bireysel oyunlarla eleme yöntemiyle oynandı.

 

Ortasında Tire belediye başkanı Salih Atakan Duran, karambol turnuvasının kazananları ile çevrili, 4 Eylül 2021, Tire ( Ege bölgesi) - fotoğraf kredisi Tire belediyesi

 

Tire'nin kurtuluş yıl dönümü olan 4 Eylül'de, Covid 19 gelmeden önce, yıllık turnuva finalinin şampiyonu belliydi!

 

Bu kültürü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla, Tire Ticaret Odası'nın desteğiyle şehrin Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu Anadolu Lisesi'nin avlusunda 2019 yılı sonunda bir alanı yapıldı. Tecrübeli oyuncular, öğrencilere karambol uygulamasını anlatmak, öğretmek ve onlarla maçlar düzenlemek için buraya gelirler.

 

Ayrıca, Yusuf ve arkadaşları, dernek kurma projesini daha yeni ciddi olarak düşünmeye başlamışlardır; taraflardan biri taslak tüzük yazmakla meşgul. Devamı takip ederiz!


 

Yusuf, bir başka tutuklu karambol oyuncusu - (Tire, Ege bölgesi)

 

  • Değerli yardımları ve bu röportajın hazırlanmasındaki katkıları için sonsuz teşekkürler:
  • Tire Belediye Başkan Yardımcısı Gökhan Hızlı
  • Gökhan Hızlı'nın sekreteri Ayşe
  • Tüm karambol oyuncuları ve özellikle Ahmet, Yusuf, Heybetullah müsaitliklerinden dolayı 
  • Ercan Yıldırım, Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu Lisesi Müdür Yardımcısı
  • Yılmaz Göçmen, emekli öğretmen
  • ve beni karambolün varlığıyla tanıştıran Pelin...
Partager cet article
Repost0
24 mai 2019 5 24 /05 /mai /2019 04:05

 

Marsilya Avrupa ve Akdeniz Medeniyetler Müzesi, Tunus Bardo Müzesi, Paris, Selanik, Marakeş ve New York'ta düzenlendi ve bu sonbahar Ankara'da gösterilmeden önce, çok ilginç « Paylaşılan Kutsal Mekânlar » sergisi Depo/İstanbul'da 20 Nisan'dan itibaren 14 Temmuz 2019 tarihine kadar gösterimde.

 

« Paylaşılan Kutsal Mekânlar » sergisi Depo/İstanbul'da

 

Binanın üç katında düzenlenen sunum Akdeniz, Ortadoğu ve Balkanlar'da üç Semavi dinin paylaştığı mekân ve ritüeleri daha iyi tanınmasını sağlıyor. Bu üç din, teolojik farklılıklarına rağmen, inanışlar, ayinler, kutsal figürler... ve mekânlar bakımından birçok ortak unsura sahip.

 

« Paylaşılan Kutsal Mekânlar » sergisi Depo/İstanbul'da

 

Sık sık barışsever birlikte yaşam örnekleri sunumunun yanında bazen ayrışmaların kaynakları, Türkiye'den İsrail'e, Fransa'dan Mısır'a Fas ve Arnavutluk geçerek burdaki yerlerde belirtiliyor.

 

« Paylaşılan Kutsal Mekânlar » sergisi Depo/İstanbul'da

 

CNRS araştırma müdürlerinden biri Dionigi Albera ve CNRS'te antropolog, fotoğrafçı ve yönetmen Manoël Pénicaud, küratör olarak bu sergide çoğu sanatçılara ve araştırmacılara yer veriyorlar.

 

 

Fotoğraf, güncel sanat, etnografik malzeme ve dijital medyayı biraraya getiren sergi, hac ve « kutsalı paylaşma »'nın çok duyulu deneyimini vurguluyor.

 

 

Hatta, konu edilen çoğrafyalardaki kutsal mekânların ve manzaraların görsel olarak etkili boyutu ve geçmiş tarihin zengiliği, farklılıklar ve birlikte yaşamlarla dolu olarak burada ön plana çıkıyor.

 

 

Yıllar süren antropolojik ve tarihsel araştırmaya dayalı bu sergi gösteriyor ki kültürler arası ortak yaşam paha biçilemez bir zenginliktir, karşılıklı saygı ve Ötekine tanıma olduğu zaman, bu bir umut sinyalidir!

 

« Paylaşılan Kutsal Mekânlar » sergisi Depo/İstanbul'da

 

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu izleyebilirsiniz.

 

DEPO / Tütün Deposu Lüleci Hendek Caddesi No.12 Tophane/İstanbul

Her gün, pazartesi hariç, 11.00-19.00 arası açıktır – Giriş ücretsiz

http://www.depoistanbul.net/sergiler/

 

Partager cet article
Repost0
7 février 2016 7 07 /02 /février /2016 04:08

 

Fransızca versiyonu elektronik gazetesinde olan "Le Petit Journal d'Istanbul" 9 Şubat 2016 yılında yayınlandı.

 

Ocak 2016'nın son haftasında Sait Faik Abasyanık'ın aynı adlı eserinden uyarlanan “Son Kuşlar” tiyatro oyunu F. Aylın Tez tarafından uyarlanan, Turgay Tanülkü tarafından yönetilen oyun İstanbul'da birkaç seneden beri hükümler tarafından hazırlanan ve gösterilen tiyatro oyunları ve farklı kültürel faaliyetleri için tanınmış Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi mahkûmları için dört gün boyunca sahnelendi.

 

Ocak 2016 sonu "Son Kuşlar" tiyatro oyunu Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde mahkûmlar için sahnelendi

Ocak 2016 sonu "Son Kuşlar" tiyatro oyunu Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde mahkûmlar için sahnelendi

Başrol oyuncusu ünlü sinema, dizi ve tiyatro oyunucusu Turgay Tanülkü. Kendisi 1970 yılında Ulucanlar cezaevindeydi. Oyundan önce seyircilere yaptığı konuşmada gençliğinde cezaevinde yattığını belirterek, “Bir umudum vardı ; eğer bir gün tiyatrocu olursam cezaevine tekrar geleceğim. Herkesin hayatında bir desteği vardır...”

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde gösterilen tiyatro oyunu "Son Kuşlar"'da Turgay Tanülkü

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde gösterilen tiyatro oyunu "Son Kuşlar"'da Turgay Tanülkü

Bu çok hümanist oyun sade ve aynı zamanda doğru ve çarıpıcı bir şekilde 70li-80lı yıllarında tutukluların yaşamı ve özelikle rûh hallerini, cezaevindeyken dişarıya olan özlemi canlandırıyor : bahar ve çiçeklerin kokusu, sonbahar solmuş ve düşen yapraklarını görünce, kar, kuşların şarkıları, çayın ve kahve'nin kokusu ve sıcaklığı, kokular, ayrılınca sevdiklerimizinkiler, önceden tanıdık olan herşey... ve sonra eksik olanlar...

"Son Kuşlar",  Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevinde gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar", Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevinde gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar" tiyatro oyunu Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün işbirlikleri ile 3 senelik ortak sosyal ve kültürel bir projedir.

 

Bu oyun 2015 yılında Türkiye'de 25 farklı şehirde 75 cezaevinde 60 bin mahkûm için sahnelendi.

"Son Kuşlar", türk cezaevlerinde gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar", türk cezaevlerinde gösterilen tiyatro oyunu

Son Kuşlar”ın ilk gösterisi 14 Şubat 2015 yılında Ankara Sincan cezaevinde gerçekleştirildi ve o zamandan beri, her hafta tiyatro topluluğu başka bir cezaevine gidiyor.

 

29 Ocak 2016 tarihindeki Ümraniye'deki gösterisi 155inci oldu.

"Son Kuşlar" türk makhûmları için gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar" türk makhûmları için gösterilen tiyatro oyunu

Geçen kasım ayında, oyun İstanbul'da Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda gösterildi. Orda, 52 ayrı ülkeden 225 yabancı uyruklu mahkûmlar vardır. Bu cezaevinde, spor ve sosyal-kültürel – jimnastik, basketbol, badminton, halk oyunları, minyatür, ebru kursları, tiyatro, vs - faaliyetlerden başka 18 ayrı meslek edindirme kursunda - aşçı yardımcılığı, bulaşıkcı, saç bakımı ve yapımı, cilt bakımı ve makyaj, bilgisayar destekli grafik ve tasarımı, bilgisayarlı muhasebe, vs - kadınlar için seminer oluşturmaktadır.

 

Bu cezaevinden çıkarken herkes bir sertifika ile çıkmakta ve dışarıda rahatça iş bulabilmektedir. Ayni şekilde yabancılar için türkçe dersleri ve ingilizce dersleri veriliyor.

"Son Kuşlar", türk cezaevlerinde gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar", türk cezaevlerinde gösterilen tiyatro oyunu

Son Kuşlar” İstanbul'da Maltepe Açık cezaevinde Ocak 2016 ayın ortasında 4 gün boyunca mahkûmlara sunuldu. Bu kuruluş, Türkiye'deki 54 tane açık cezaevlerden biri – bunlardan biri Bozkurt/Denizli’de kadınlar için – en fazla 5 yıl hapis cezası almış hükümlüler için kapalı cezaevleri ve normal aktif hayat dönüşü arasında adaptasyon ve yeni yerleştirme için önemli bir tramplen ve bir geçiştir.

"Son Kuşlar" türk makhûmları için gösterilen tiyatro oyunu

"Son Kuşlar" türk makhûmları için gösterilen tiyatro oyunu

Orada, mahkûmların günlük yaşamı parmaklıksız bir çevrede geçmektedir. Yatak takımı yapımı yada demir atölyesinde, oto bakım onarım, oto yıkama, inşaat ya da boya işi, çamaşırhanede, fırında, mutfakta, foto studyoda, vs..., yada dışarıda, mesela Kartal'da adliye magaza'da, çalışıyorlar.

 

Bu sistem mahkûmların güveni ve işlerine dayalıdır, yaşama hazırlayıcı bir eğitim verilir ve kendilerini yeniden inşa etmek bir şanstır : başarılı bir sonuç, hem toplumsal bakımdan, hem de ekonomik bakımdan. Avrupa'da daha fazla geliştirmeye değerdir...

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde Mahkûmlar ile Turgay Könültü hatıralar "Son Kuşlar" gösteriminden sonraÜmraniye T Tipi Kapalı cezaevinde Mahkûmlar ile Turgay Könültü hatıralar "Son Kuşlar" gösteriminden sonra

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde Mahkûmlar ile Turgay Könültü hatıralar "Son Kuşlar" gösteriminden sonra

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevine gelince Türkiye'de mahkûmlar ile tiyatro oyunları hazırlayan ve gösteren tek olandır.

 

 

 

İzmir Film Festivalinde özel jüri ödülü alan Anı Yaşamak adlı kısa film, mahpus Hakan Metin Mercan'ın yazıp ve yönettiği "Duvarları Dili" adlı tiyatro oyunu 25 mahkûm oyuncu ile orada Şubat 2011 yılında gösterildi.

 

Türk yönetmen Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı oyun "Bana bir şeyhler oluyor" Aralık 2012 ayında Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevinin mahpuslar tarafından sahnelendi.

 

Ocak ve Şubat 2015 aylarında, Mihriban Çumralı, Gonca Cilasun ve Duygu Urgan tarafından yönetilen Sinan Bayraktar'ın iki bölümlü müzikli komedi « Definemane » gerçekleştirildi.

 

 

"Definename", Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde hazırlanan ve Ocak ve Şubat 2015 aylarında gösterilen tiyatro oyunu

"Definename", Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde hazırlanan ve Ocak ve Şubat 2015 aylarında gösterilen tiyatro oyunu

Kanatlardan mahrum kuşlar hakkında sonuç olarak, iş sayesinde ve sanat sayesinde, özellikle tiyatro ile Türkiye’de kuşlara yeniden uçmaya öğretiliyor, Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinin tiyatro kulübü oyuncu ve yönetmen Pınar Gordie ile Özkan İrman'ın “Pirinç Hanı” isimli romanından adapte olan "Pirinç" oyunu ilerleyen aylarda gösterilecektir.

Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi Kurum Müdürü Mehmet Çıtak ile yeni tiyatro oyununu hazırlayan yönetmen Pınar Gordie

Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi Kurum Müdürü Mehmet Çıtak ile yeni tiyatro oyununu hazırlayan yönetmen Pınar Gordie

Oyuncu Turgay Tanülkü, Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi Kurum Müdürü Mehmet Çıtak, yeni hazırlanan tiyatro oyunu yönetmeni Pınar Gordie ve makhumlar tiyatro grubu ile

Oyuncu Turgay Tanülkü, Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi Kurum Müdürü Mehmet Çıtak, yeni hazırlanan tiyatro oyunu yönetmeni Pınar Gordie ve makhumlar tiyatro grubu ile

Buraya tıklayarak, yayının fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
4 avril 2013 4 04 /04 /avril /2013 14:53

 

Çokkültürlü Paros dergisi farklı türkçe versyonu "Fırnız'ın dili olsa" nisan 2013 yılında yayınlandı


 

Hayatin tesadüfleri beni Karekin’in torunları ile karşılaştırdı ve bana Türkiye’deki dedelerinin kökenlerini anlattılar. Büyüdüğü yer Fırnız’ı bulmak istedim ve Bruno, üç torunlarından biri, hatıralarını ve aile fotoğraflarını topladı ve benim kullanmama izin verdi.


Arkadaşım Ayse ve eşi Saadettin’in yardımıyla, ikisi de Kahramanmaraş bölgesinden geliyor, Fırnız’ı bulmak ve böylelikle oraya ağustos 2012’de Karekin’in izinden gitmek mümkün oldu.

 

______________________

 

Kaloust'un ve Veronika'nın oğlu olarak, ekim 1905 yılında Adana'da dünya'ya geliyorum, Türkiye'de, Akdeniz bölgesinde. Annemler bana Karekin adını veriyorlar, anlamı bilinmeyen eski ermeni Garegin adından türetilmiş.


Babamın aile çiftliği Fırnız'da konumlandırılmış, Kahramanmaraş'tan kuzey-batıda aşağı yukarı altmış kilometre ve yaklaşık 1200 metre yüksek olan küçük cennet parçasında.


Burada birkaç sene boyunca 7 kardeş olan bizler büyüdük.


  1 - Eski Fırnız köyüne giden bugünkü yolu copy

                                            Eski Fırnız köyüne giden bugünkü yolu

 

Üzüm bağları ve daha yüksek dağlar ile çevrilmiş olan Fırnız'da bir de kale vardı. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını bilmiyorum, köyümüz başlangıcını bilmediğim gibi.


Türkiye'de az bulunan ve soylu ağaçlar, Hindistan'dan ve Güney Çin’den gelen tespih ağacı gibi, çok sayıda çamların şuraya buraya yayılan çam kozalakları ile karışıyorlar.
          Karekin bu görkemli ve şüphesiz büyük ağacın altında bazen belki uyukladı...
Deve dikeniler ve keçilerin bazen beğendi ülkede sadece bu bölgede bulunan şaşırtıcı üzüm türünden olan bitkiler burada sakinlik içinde çıkıyor, bir kartpostal manzarasında.


Yirminci yüzyılın başında, üç yüz hane meydanda bulunan kilisenin etrafına serpiştirilmiş ve Türkiye'de sadece Ermenilerin oturduğu bir köy oluşturuyor. Dağdan gelen kaynak suyu ile çalışan bir çamaşırhane kadınların çamaşırlarını yıkamalarını mümkün kılıyordu. 


Hali vakti yerinde olan ailemizde çok sayıda altın eller var. Bazıları halılar yapmaya gayret ediyorlar ve başkaları üzümü şarap haline getiriyorlar.


Yazın, çoğu Anadoluları gibi, Fırnız’ın kuzey-doğusunda, birkaç yüzlerce metre uzakta ve 1800 metre yükseklikte olan yaylalara hayvanlarla çıkıyoruz.

 

 3 - Uzakta, dağların arkasında, Fırnız'ın yaylaları

                                 Uzakta, dağların arkasında, Fırnız'ın yaylaları


Birinci facia şu ana kadar sakin olan çocukluğumun düzenini bozacak. İki yaşından biraz fazla olan küçük erkek kardeşime bakmam lazım. Kısa bir zaman gözetimimden kaçıyor ve şömine'de yanarak ölüyor.


1915, Tarih siyah'a döner, Türkiye'den kaçmam gerekiyor. Annemler Allah'ın rahmetine kavuşuyor, erkek kardeşlerimden biri Brezilya'a gider, başkası Amerika'ya ve üçüncüsü  Uruguay'a ve Montevideo'da papaz olacak.


10 yaşında iken, yalnız olarak komşu Yunanistan'a gittim. Orda, küçük işler yaparak yoksul yaşıyordum ve çöplerden çıkan bayat ekmek parçaları esas besinimi oluşturuyordu.


Daha sonra, Lübnan'daki bir amcamda yaşadım. Onun yanında, gençliğimin bir kaç senesini geçirdim.


1924 yılında, Marsilya'ya Yunanistan yoluyla gitmek üzere bir gemiye Beyrut'tan gizlice bindim. Fransa'ya gelir gelmez, başkent'e gidiyorum. Boulogne-Billancourt Renault dökümevinde iş buluyorum ve orda dört sene kalıyorum.


1928'de, Beyrut'a gidiyorum 16 yaşında ermeni Rosa isimli bir çiçek ile evlenmek için, ilk uzun süre kaldığım yerde tanıdığım kızla. Bu uzak yeğen benmi çok hoşuna gidiyor, o olacak başkası olamaz, öyle karar verdim !


Mart 1912 yılında Küçük Asya'da Marache'ta doğmuş (bugün Türkiye'de Kahramanmaraş), Meriem ve Hovanes'in kızıdır. Sadece üç yaşındayken, bir yaş daha küçük olan kız kardeşi Anna, annesi ve anneannesi ile Türkiye'den ayrılmak zorundadır. İstikamet Mısır olacak ve iki küçük kız beş sene boyunca İskenderiye'de bir çocuk esirgeme yurdunda kalacaklar.


Bu zor senelerden sonra, Rosa ve Anna Lübnan'da amcasında yaşayan annelerinin yanına gidecekler.


                      4 - Rosa ve Karekin copy                 

                                                      Rosa ve Karekin


Yeni evli çift, Beyrut'tan Marsilya'ya giden bir gemiye biniyoruz, birkaç bagajlarımızla ve kafeste bir güvercin ile. Bir arkadaş bize bu kümes hayvanını emanet etti onu Fransa'da yaşıyan akrabasına götürmek için.


Yolculukta, paramızı çaldırıyoruz ama sağ salim kuşu ve kafesi yerine götürüyoruz. Yeni sahipler bize kahve ikram edip ve teşekkür eder değerli emaneti teslim ettiğimiz için ama bize herhangi bir yardımda bulunmazlar başımıza gelen kötü olaylardan sonra.


Beş parasız kalınca, Paris'e trenle gitmek için, kumrular gibi sevişen çift köprülerin üstünde yatıp ve gemilerin yükünü boşaltarak bir kaç kuruş kazandık.

                                         

                        5 - Karekin ve Rosa copy              

                                                  Karekin ve Rosa

 

Bizim ailemiz dünyaya gelen üç çocuğumuz ile büyüyecek. Madeleine, 1930 yılında doğdu sadece bir sene yaşacak, kötü bir gripten onu kaybettik. Yusuf 1932'de dünya'ya geliyor, ardından Robert 1936 yılında.


6---Ayakta-Rosa--sa-da-Karekin-ve-on-plan-arka-t-copie-1.jpg                   

   Ayakta Rosa, sağda Karekin ve ön plan arka taraftan Robert, oğlulardan biri, bir aile yemeğinde

 

Billancourt Renault fabrikasında, benim gibi dökümevinde çalışan işçiler iyi maaş alıyorlar, mesleğin çok zor olmasından dolayı. Louis Renault, otomobil emperatorluğun kurucusu, işçilerini selamlamaya düzenli olarak geliyor ve bu büyük adamı tanıma onuruna eriştim.


Bir zamanlar İssy les Moulineaux’de oturuyoruz. Traversière sokakta, Fransa'ya çalışmak için gelen Çinlerinden biri Deng Xiao Ping. Renault da çalışıyor ve orda buluşuruz. Iş çok zor ve çalışma izin kağıtlarının süresi bitiyor. Gizlilikte yaşıyor ve sonunda Çine tekrar gitmek zorundadır, orda Başbakan olacak ve Çin’in ekonomik değişiminin kışkırtıcısı olacak. 


1939 yılında, Guingamp 110'üncü piyade askeri alayına seferber edildim ve Fransız ordusu için hizmet veriyorum. Sonra, Hamburg'a gitmem lazım Mecburi Iş Hizmetine  katmak için. Aynı zamanında, bir harmonika alıyorum, öylelikle günlük yaşamdan biraz uzaklaşmak için. Altı ay sonra, bıkıp, kaçıyorum ve Paris'e dönüyorum.


                       7 - Karekin asker olarak copy           

                                              Karekin, asker olarak


Okula hiç gitmemiş olmama rağmen Lorient şehirinde, muz satan ermeni arkadaş yardımıyla elektrikçi olarak Kriegsmarine’de için bir iş buldum. U boots alman denizaltılarını tamir ediyorum, yüksek teknoloji aletleri.


El işini seviyorum ve "ala turka" bir kibritle bir elektrik sigortası tamir edebilirim. Tarih'te yazmamış  ellerimden geçen denizaltıları hemen batı yada değil...


8 - Sağda, çömelmiş, Yusuf, Karekin'in oğullarının b

                        Sağda, çömelmiş, Yusuf, Karekin'in oğullarının biri

 

1944 yılında savaş bitince, bir bisiklet alıyorum Paris'ten Lorient'a gitmek için. Yoldayken, fransız polisi beni durduruyor, bisikleti çaldığımdan kuşkulanıyorlar. Almanlara beni teslim ediyorlar. Onlar... bana ekmeği, şarabı ve sucuğu veriyorlar... ve erzak dopdolu bisikletle başkent'e geliyorum.


Yaşam normal hayatta dönecek ; Rosa çocuklarımızı bakarak ve Lübnan'dan annesi götürerek, Renault'ta işimi yeniden alıyorum.


 9 - Ortada oturan kadın Rosa'nın annesidir copy 

                                           Ortada oturan kadın Rosa'nın annesidir

   

65 yaşında emekliliğime kadar çalıştığım Renault müdürlüğü gayretlerimi beğeniyor ve resmen tanıyorlar. İyi ve dürüst hizmet verdiğim yıllar için bana altın işin onuru madalyası veriliyor.


Bu arada, Yusuf, oğullumlarından biri, 18 ay boyunca Baden-Baden'de askerliğini yapar ve Robert Berlin'in yanında. İkisi Cezahir savaşında bir sene boyunca çarpışacaklar.


Bu iki oğlumun da altın elleri de var ve her biri çok farklı bölümlerde onları kullanacak. Yusuf yetkin bir makine tamırcısı oluyor ve Robert yetenekli kuyumcu olacak, hayat farklı karar vermeseydi Amerika’da parlak kariyerini devam ettirirdi.


Fırnız'da çocukluğumdan ve dedelerimden hatıraları, torunlarıma anadoluda yaşadığımı yada anlatılan anekdotları, hayatı anlamaları ve  düşünmeleri için torunlarıma anlatmayı seviyorum.


Ağustos 1982 yılında Isère'de, Reventin Vaugris şehirde, son nefesimi veriyorum. Sağlık sektöründeki o zamanınlar olan grevden dolayı belki daha uzun bir süre yaşamak için gereken tedaviyi alabilirdim. Yaşlılık ve üzüntü benim tatlı Rosa’mın hakkından gelecek ve yaklaşık iki sene sonra yanıma gelecek.


______________________________________________

 

1915 sene olaylarından sonra, Fırnızın yüzü değişecek. Sadece yedi evde bir süre yaşayanlar oluyor, sonra sahipleri tarafından giderken evler yakılıyor, komşuların ki gibi.


Bir kaç yunanlar ve ardından bir kaç türkler köyü yaşatmayı deniyor, ama olmuyor...


Doğa el koydu ve sadece taşlar, bazen kiliseden ve Karekin aile çiftliğinden kalan, geçmişi belirtiyorlar. Bununla birlikte, kokular, renkler ve hele çevredeki sesler ile kesinlikle özeldir burası, sanki burada eskiden oturan altın eller hem havada hem de yanında birkaç imza atmiş gibiler.


10 - Karekin eski aile çiftliğinden kalan taşlar copy

                                      Karekin eski aile çiftliğinden kalan taşlar

 

Bugün, aşağadaki ve herhangi Türkiye haritasında olmayan yapılan yeni köy kırk seneden beri sadece alevi ailelerden oluşuyor.


Hoş bir yerdir ve hafta sonları, yerliler, ayakları suyun içinde nefis ızgara çiftlik alabalıklarının tadına bakıyorlar. Köyün merkezinde ve sadece iki kilometre uzaklığında, birkaç lokantacının işletmesi var. 

 

  11 - Alabalıklar küçük ve büyüklerin attığı ekmeğ 

                        Alabalıklar küçük ve büyüklerin attığı ekmeği beğeniyorlar

 

Ermeni oturanlarının yaşadığı Fırnız'ın ruhu, orada yükseklerde hâla dokunulmamıştı.


Sadece görkemli ağaçlarının birisinin altında uzanmak, oturduğu evinin kalan taşlarının ortasında, rüzgarda dans eden yaprakların uğultusunun ortasında Karekin sesi, kardeşlerinin ve akrabalarının sesini duymak için, yeterlidir.


Aynı zamanda, biraz hayal gücü ile binadan olan kalıntıların'da kilisenin çanı dağda hâla çalıyor.


Karekin ve Rosa olan örnek olabilen çiftin hayatı sakin bir ırmak değildi, kesinlikle. Mutlu yaşamak için, ermenince "Betke tetev abril" diyorlar, demek ki hafif yaşamak lazım, her günlük hayatta tasalar için gereksiz tedirginlik yapmamak lazım.


Türkiye'de doğmuş olan ve Fransa'ya göç eden ermeni ailesinin çocukları ve torunları en hafif ve mutlu yaşasınlar !


Karekin torunlarına hem bu yazı yayınlama izni ve aile fotoğraflarını verdikleri için teşekkür etmek istiyorum. Aynı zamanda Fırnız'da, Hüseyin ve ailesinin misafirperverliği, köyü göstermek ve tanıtmak için verdiği zaman için sonsuz teşekkür ederim. 

 

Buraya tıklayarak fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.



 

Partager cet article
Repost0
6 décembre 2012 4 06 /12 /décembre /2012 05:53

 

 

Büyük fotoğraf ustası Ara Güler İstanbul'da sanatının değeri bilinmemiş bir yönünü sunuyor.


"Bilinmeyen Ara Güler", İstanbul'da Maçka'daki Galeri G-art dün salı akşam küratörü Lora Sarıaslan ile açılan son sergisini ismi  adını iyi taşıyor.

 

                     AOUT-2012 8586 copy

                              Ara Güler ve sergisinin küratorü Lora Sarıaslan


Genel olarak, Ara Güler ismi foto muhabiri ve "görsel tarihçi" olarak anılıyor, "İstanbul gözü"nden ölümsüzleştirildiği siyah beyaz portreleri ve 50-60 senelerine ait hayat sahneleri – nostaljikler tarafından özlenen zaman - aklına geliyor.


Ve burda, aynı nostaljikler belki bir zaman duracaklar ve kendilerine soracaklar, aynı adam mı 70’li senelerden itibaren bu abstre fotoğrafları çekmiş.

 

  AOUT-2012 8592 copy

                                         Bilinmeyen Ara Güler


Ara Güler soyut fotoğraflarında aslında karanlık odada bazen rastlantıları bazen kazaları karıştırarak girişimlerde bulunuyor. Bazı resimler, deklanşöre basıldığı anda oluşacakların bilinmediği durumlar  - resim gizemi - ve başkaları için, gözü gerçek bir sahne ya da hayalinden direkt çıkmış gördü.

 

  AOUT-2012 8598 copy

                              Boğaziçi Köprülü Ara Güler gözleriyle


Soyut fotoğraf, görünürü bazen görünmez kılar, ama aynı zamanda sanatçının öznel yaklaşımının da bir yansımasıdır. Formlar, renkler, kompozisyon ve içgüdü, ışık ve gölge ögeleriyle birlikte denemeler ve deneyimler  sonuçları doğurur.

 

  AOUT-2012 8596 copy


Bir Sanatçı büyük S ile sadece beğenilmek için burada değil ama bazen de şoke etmek, sorguya çekmek için, bakışların yerlere göre, ortama göre ve de hissedilen ve yaşanana göre değiştiğini gözlemleyene farkına vardırmak için.

 

  AOUT-2012 8601 copy

                            Bir sanatçi başka bir sanatçına ilginleniyor


Bütün bu hammaddeler böylelikle onun kişiliğini ve imzasını olusturur.

 

  AOUT-2012 8585 copy

        İki sanatseverler ziyaretçi, Onno Kervers, İstanbul'da Holandalı Başkonsolos et eşi       


Ara Güler hâlâ seksenlik bir yiğit olsa bile, pırıldayan gözüyle ve yüksek sesle konuşması ile burada ziyaretçilerine ilginç ve yeni bir yüz sunuyor.

 

                         AOUT-2012 8637 copy

                                    Çabadan sonra, teselli versiyon Ara Güler

 


 

G-art - Harbiye Mah. Kadırgalar Cad. N° 3 Maçka (G-Mall), Istanbul

0212 296 08 76 - www.g-artgaleri.com - info@g-artgaleri.com

Her gün saat 11-19 arası pazar ve pazartesi günleri hariç 3 şubat 2013'e kadar - giriş ücretsiz

 

 

Fransız versiyonu buraya tıklarken okuyabilirsiniz.

 



Partager cet article
Repost0
1 novembre 2012 4 01 /11 /novembre /2012 09:32

 

Her sene olduğu gibi, 29 ekim günü Türkiye bayrağının renkleri ile beyaz ve kırmızı ile büründü Cumhuriyetin 89. yılını kutlamak için.

 

AOUT-2012 6476 copy

Adı Bayram olan Kuaför salonu, ilginç...


 

Istanbul'da her boyda bayraklar ve flâmalar resmi binaların duvarlarında ve küçük büyük esnaflarda asılmıstı...

 

     AOUT-2012 6474 copy


...ve evlerin camlarında da

 

    AOUT-2012 6909 copy


Birkaç yıldır, Boğaz’da 15 dakika boyunca, dünyanın en güzel havai fişek gösterisinden biri yer alıyor.

 

    AOUT-2012 6576 copy

Istanbul büyük şehir belediyesi görevini tam anlamıyla yerine getirdi, gazeteciler için "Gümüş damla" adlı bir tekne düzenledi.  

 

   AOUT-2012 6824 copy


Kamu, Avrupa ve Anadolu yakasından, yanındaki binalarının balkonlardan ve teraslardan, toplandı, Boğaz Köprüsü ile Kız Kulesi arasındaki gösterisi izlemek için.

 

    AOUT-2012 6595 copy

Saat 19.45'te, Boğaz Köprüsü üzerinde 60 ateşleme sistemleriyle şelalesi oluşturur...

 

    AOUT-2012 6555 copy

                        Kübra, fotograf çırağı... hiç birşey etkinlikten kaçırmaz


Fahir Atakoğlu'nun oluşturan show her dakika kreşendo gider.

 

   AOUT-2012 6627 copy


16 ayrı noktadan, toplam 48 bini aşan havai fişek - toplam 20 tonluk – atıldı ve her biri 8 bin watt enerji veren 150 skytracer kullanıldı. Organizasyonun enerjisi ise toplamda 20 bin kWA güç üreten 61 jeneratör ile sağlandı.

 

   AOUT-2012 6672 copy


En büyüğünün ağırlığı 10 kilogramın üzerinde olan havai fişekler İstanbul Boğazı'nda 250 metreye kadar yükseliyor, ziyaretçilerin en büyük mutluluğu için.


   AOUT-2012 6712 copy

                      Cumhuriyet bayramın 89. Yılı için Boğaz'da renk ahenki

 

30'u yurtdışından gelen toplam 300 kişilik bir ekip her yıl daha kalabalık olan bu gösterinin emniyeti için görev aldı.

 

    AOUT-2012 6727 copy


Şölen bitti, Istanbul’da ilk yağmur damlaları düşer ve askeri general’ler gizlice arabalarına gidiyor.

 

   AOUT-2012 6829 copy


Mustafa Kemal Atatürk, Modern Türkiye Cumhuriyetin kurucusu bulunduğu yerden gurur duyabilir bu coşkulu eşsiz yurtseverliliğin karşısında.

 

   AOUT-2012 6795 copy


Buraya tıklayarak, bir video görüp ve oluşan albümümü ”Du bretzel au Simit “grubum'da birkaç fotoğraftaları daha görebilirsiniz.

 


Partager cet article
Repost0
5 octobre 2012 5 05 /10 /octobre /2012 08:11

 

 

Çokkültürlü Paros dergisi, geçenlerde birinci yaş gününü kutladı ve bu vesileyle dostlarını ve tanıdıklarını, İstanbul'un bir iş muhitindeki büyük bir otele davet etti.

 

  AOUT-2012 2391 copy

20 Eylül 2012'de Paros, doğum günü pastasındaki ilk mumu, Şişli belediye başkanı Mustafa Sarıgül ile söndürdü.


Daha çocukken tanışan ve birlikte büyümüş olan Elenka Eldek Çadırcıoğlu, Mayda Saris ve Talin Etyemez Elenka ve Mayda zaten Notre-Dame de Sion'da aynı sınıftaydı.


Bu üç kadın 2011 yıl başında, bu benzersiz dergiyi kurmaya karar verir. Paros, Türkiye nüfusunun bir bölümünü oluşturan azınlıkların (Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, Süryaniler, Museviler) sosyal, kültürel ve dinî faaliyetlerini anlatıyor ve böylece onlarla ilgili bilgileri ulaştırıyor.

 

  AOUT-2012 2398 copy

Paris'te oturan Ermeni kökenli Fransız ressam Asilva'nın, doğum günü armağanı olarak sunduğu tablo çok beğenildi.


Bu çokkültürlü ülkede, bu üç kadın, haklı olarak, böyle bir iletişim aracının,  kendi cemaati içinde -genellikle tanınmayan- sosyo-kültürel zenginlikleri daha iyi tanınmasına, keşfedilmesine veya yeniden keşfedilmesine yardım edeceğini düşünüyor.

 

  AOUT-2012 2501 copy


Yaklaşık 40 kışı, stajiyer dahil, bu dergi için çalışıyor.


  AOUT-2012 2437 copy                             Melodi, Paros'ta stajyer, teçrübesini anlatıyor


Şişli belediyesi başkanı Mustafa Sarıgül, Paros’u ilk gününden itibaren desteklemiş, katıldı ve aynı zamanda bir hediye etti.

 

  AOUT-2012 2425 copy


Aram Ateşyan, ermeni apostolik başepiskopos ve "İstanbul'un Gözü" Ara Güler, Türkiye'de yaşayan büyük Ermeni isimlerinin birkaç tanesi, bu kutlamaya katılmayı istediler.

 

  AOUT-2012 2348 copy

Şişli belediyesi başkanı Mustafa Sarıgül ve yanında Aram Ateşyan, Türkiye'de ermeni apostolik başepiskopos

 

 

 

                AOUT-2012 2530 copy

                                      Fotoğraf ustası Ara Güler


Paros, www.paros.com sitesinde, abonman olarak alabilirsiniz, D & R ve Remzi ve Avrupa'da Dünya Dağıtım merkezlerinde (Fransa, Almanya, Holandada, İspanya, İsviçre, Yunan) ve Dubay'da, ABD ve Kanada'da.


Aşağı yukarı 2000 abone ve 3000 kişi öyle her ay okuyan panelini gelişmek isteyen bu güzel yayın zevk alabilir.

 

  AOUT-2012 2485 copy


Eğlence çok başarılıydı ve bir kaç tane ritimli parça buna yardımcı oldu...


Burayı tıklayarak, ambiyansa tanık olabilirsiniz.

 

  AOUT-2012 2604 copy


Bu mutlu doğum gununu kutlamak için, ahenki vurgulamak için carpistiktan sonra, kadehler kaldirildi.

 

  AOUT-2012 2720 copy


Şıklık bu akşam randevudaydı ve 30’lu-50’li yıllarının zamanında muhteşem Pera zamanını hatırlattı, yunanca bir tarafta, ermeninca öbür tarafta ve latino konuşmaları duyunca. 

 

                     AOUT-2012 2463 copy       

   

Üzücü bulduğum tek nokta Sanat, kültür ve Türkiye'deki azınlıkların  gelenekleri merak eden türk olmayanlar  bu kaliteli yayından maalesef faydalanamamaları.

 

  AOUT-2012 2453 copy


Uzun bir ömür diliyorum Paros’a ve belki böyle diğer cemadatlarının Katılanları’na fikir  verir başka bir bir kuzen doğur... Ve böyle daha fazla köprüleri yaratır.

 

  AOUT-2012 2555 copy

                      Ara Güler ve Mayda Saris, Paros'un yayın şef editörü

 

 

Eminim ki kültür sayesinde, Diger’e giden kapıların kiletleri daha kolay açılır...

 

 




Partager cet article
Repost0
22 juin 2011 3 22 /06 /juin /2011 04:56

 

 

İki seneden biraz fazla, Jean-Marc Arakelian, ermeni asılı fransız, İstanbul'un sokaklarında geziyor, yeni perspektifleri bulmak için.

 

" Bir şeylerin ortaya çikması için, kesinlikle olmam gereken yer İstanbul’dur.. Anne annem İstanbulludur, diğeri ve dedelerim Kahramammaraşlı, kökenlerim burasıdır. O yüzden bence burda özel ve yoğun şeyleri hissediyorum. Ülkenin manzarasında birleştiyorum ve burada kendimi evimde gibi hissediyorum.”  Jean-Marc bana açıklıyor.

      

                IMG 4216 copy

                          Jean-Marc Arakelian Fener sokaklarında, İstanbul'da

 

18 yaşındayken, yolculuk yapmaya başlıyor ama sadece 1999 yılından beri çok özel bir düşünüş tarzı başlıyor, artistik özelliğini arama. Lübnan baslangıç noktası oldu, orda bir sene yaşamıştı.

 

Ermenistan'dan Ürdün'e, Kudüs'ten Etyopya'ya,  Tacikistan'dan Japonya'ya, "geçiş" yolcuğunun teması olan bu yolcu, bakıyor, zenginleşiyor yeni hayat tecrübeleriyle, yolundaki karşılaşmalarla.

 

Yakın Doğu ve Asya arasında onun araştırmaları biçimleniyor ve Türkiye bugün açıkçası olmasi gereken ülke, ona göre.

 

  DSC07236 copy

                                        Otoportre Hindistan'da

 

Yaratıcı bir soydan gelen - babası büyük bir mücevherciydi - Jean-Marc Arakelian bir sinema eğitim aldı.

 

Bir kaç filmin yönetmeni, özelikle deneysel, hem Fransa'da hem de yurtdışında, resime aşık olan, teknik zorlamaları seviyor,yeni resim formları ve köşeleri ve ışık farklı yakalamak arıyor. 

 

             Istanbul               

                                    İstanbul,  Aya Sofya

 

Bu ışığın önemini anlatıyor : "resmin temeli, ışıktır. Herkes onu farklı boyuyor, fırçayla, müzikle veya fotoğrafla,... Aletim, kameradır. Zaman zaman, onu kulanmadım, ama öyle istedim. Sahneye bakmak istedim, insanları, ışığı ve özellikle Hindistan esas bir ülke oldu benim için, çünkü o ülkede, şehirler hep hareketli, renkli, sahne dekoru sanatı ve ışığı çok şiddetli."

 

  DSC04802 copy

                                          Hindistan sokakları

 

Hindistan’da “argentique” ile çok fotoğraf çekmiş olsa bile, İstanbul’da yaşadığından beri çektiği fotoğraflar klasik bir makine ile değil fakat cep telefonu ile, basit bir Sony Ericsson, İstanbul’a geldikten 6 ay sonra bir ekim akşamı elinde olan tek resim çekebilen.

 

O sirada Fener’de, oturduğu semt, beklenmedik bir sahne ile karşılaşıyor : bir kadın merdivenden iniyor ve bir erkek ona yaklaşıyor, iki bağımsız olay, fakat Jean-Marc’ın gözleri bu durumun estetiği dikkatını çekiyor.

 

               DSC00246 copy

                        Jean-Marc Arakelian'nın cep ile ilk çektiğini resim 

 

Telefonu ile fotoğraf deneyimini devam ediyor ve açıları değistirmeye imkan veren, düzeltme yazılımı kullanmadan yeni perspektifler sağlayan bir tarz keşfediyor.

 

Cep telefonunu bir fırça gibi kullanıyor, şaşırtıcı sonuçlar elde ediyor, yana kaymalar, biçimi bozulmalar ile Bosfor’u 180 derece tekrar çizmesine, taşları yerinden oynatmasına, sokakta karşılastığı insanların görüntüsünü değistirmesine imkan veriyor.

 

  DSC00931 copy

                 Boğazının çok özel görüntüler Jean-Marc Arakelian tarafından

 

                 DSC00851 copy

 

Bu olağanüstü fotoğrafları gerçekleştirmesine imkan veren teknik normalın tam tersi. Prensip olarak, bir fotoğrafçi sabit ve makinesi hızlı olur. Onun durumunda, Jean-Marc Arakelian bir fotoğrafçının tam tersini yapıyor.

 

Tempoyu o verecek, eli ve vücudu çok hızlı hareket edecek, böylelikle cep telefonuna hız verecek. Aslında şimdi günlük olarak bir sinema tekniği kullanıyor, kameraların hareketi.

 

  IMG_4796ok-copy.jpg

                             Jean-Marc Arakelian resim çekerken

 

Jean-Marc açıklıyor : “Resimleri çekmeden önce görmek gerektiğini farkettim, çünkü bir cep telefonu ile hareket etmek, bir reflex makine gibi hareket etmek gibi değil. Aynı iade ediyorum, fakat ışık gerekiyor. Bu tur fotoğraf çekmek Fransa gibi bir ülkede mümkün değil, ancak çok ışık olan bir ülkede olabilir, İstanbul ve Hindistan’da olduğu gibi."

 

  DSC00597 copy

                                        Simitler diğer formlarla

 

Fener’de ilk gece çekiminden beri, bu cep telefonu ile 100 000 klişe gerçekleştirmiş Hindistan’da, Iran’da, Fransa’da ama özellikle İstanbul’da. Üçte biri, büyük bir zevk ile sayfalarını çevirdiğiniz, bir olağanüstü resimler kitabı olarak arşivlenmiş.

 

                  DSC03347 copy

                                       Çok özel bir dondurma

 

Resim konusunda, Jean-Marc için İstanbul çok etkili gerçek bir kesif oluşturuyor, hem işığın yoğunluk seviyesi ile, hem her sokak basında çok zengin sahne dekoru ile.

 

               DSC03468 copy

                      Heybeliada'da Jean-Marc karşılaştığını beş ayaklı bir at...

 

Onun için, cep telefonuyla resimler çekmek, hem  yeni bir tekniği kullanmayı ve kendi siirsel yönüyle yeni bakış açıları kesfetmeyi, hem de sinema sanatını bu şekilde çalışmayı ve geliştirmeyi  mümkün kılan bir yöntem.

 

                           DSC00169 2

                                     İstanbul'daki bir çaycı

 

Halihazırda Jean-Marc Arakelian, asil olarak çekimi Hindistan'da yapılacak ve biri yazımsal olan ve temelini kutsal kitaplardan alan “Tobi'nin Öyküsü”; diğeri de resimsel olan ve 15. yy'da yapılmış bir minyatür olan “Tobi'nin Meleği” adlı iki kaynak yardımıyla  İpek Yolu'nun yeni güzergâhını konu edinen bir film hazırlığı içinde.

 

Üç yil önce Jean-Marc Arakelian, Tacikistan'da düzenlenen uluslararası bir fotoğraf yarışmasına tamamiyle tesadüfen katılıp, bu yarışmada birincilik ödülünü aldı.

 

Geçen şubat ayında "Picturing Istanbul from a new perspective" adlı bir yazının Hürriyet Gazetesi'nin Daily News ekinde yayınlanmasının ardından, Beyoğlu belediyesi'ne bir sergi düzenleme talebiyle başvurdu.

 

                    DSC00429 copy

                              Rom kemancı Balat sokakların'da - İstanbul

 

Belediyenin düzenlediği ve dört kita üzerinden 17 ülke ve 33 şehir katıldığı 2. Kültürlerarası Diyaloglar Festivalı için  sanatçıların seçimi iste bu dönemde yapıldı.

 

Ardından, Jean-Marc'a Galata Meydanı'nda, dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri olan o müstesna Cenova kulesi'nin hemen yanında, kozmopolit şehrin orta göbeğinde seçkin bir yer verildi.

 

25 Haziran 2011'e kadar sürecek Jean-Marc Arakelian fotograf sergisi, sanatçınin bu anlamda ilk sergisi. Fotoğrafların çoğunlugu İstanbul'da ve  özellikle bu yılki Lâle Festivali'nde , bir kismi da, Hindistan'da çekilmiş.

 

  IMG_4834-copy.jpg

                           Jean-Marc Arakelian Galata meydanı'nda

 

Atalarının topraklarına geldiğinden beri, ermeni kökenli olusu hiçbir sorun yaratmadı bügüne kadar. Hatta aksine, Arakelian'a göre avantajları bile oldu. Adının kökeni hususunda bir soru yöneltildiğinde,

 

Beyoğlu Belediye'sinde “Türkiye'ye Hoşgeldiniz” cümlesiyle karşılanmış. Belediye'nin ona sunduğu bu armağanı Jean-Marc, bir çesit “Welcome” yani gerçek ve içten bir karşılama simgesi olarak benimsemiş.

 

Jean-Marc Arakelian'ın yillardan beri  katettiği yolculuklar ; Hintli cüzzamlılar, Sri Lankalı sakat çocuklar, Japonya'daki ağır engelli yetişkinlerle  yaşadığı  insanı deneyimleri yanında, ayrica estetik, ruhanî ve  ses alanlarında edinmiş olduğu tüm deneyimler ;  gördüğün, duyduğu, dinlediği, dokunduğu ve yuttuğu herşey, burada, İstanbul ışığında ortaya çıkıyor ve yayılıyor.

 

                 DSC02240 copy

                                       Boğaz kenarlarında bir gelin

 

Jean-Marc’ın fotoğraflarını tanımlamak, terazinin gizemini çözmek, akıcı ve durağan olani aynı görüntü üzerinde karıştırmak, bir dengeyi yeniden icat etmek, günlük hayatın her sahnesinde ve anıtlarında farklı bir uyum yaratmak ve İstanbul’un görülmezliğini görülür kılmak gibi bir şey.

 

Farklı bir şekilde “görmek”, bu fotoğraf sanatçısının, elinde fırça yerine cep telefonu taşıyan bu ekpresyonist ressamın bizlere sunduğu  davetiyenin ana hedefi.

 

  DSC04980 copy

                   2011 Lâle Festival İstanbul'da Jean-Marc Arakelian tarafından


İpek Yolu’nun yeni güzergâhı hakkındaki film projesi hariçinde, Jean-Marc Türkiye’de, stüdyolarda değil de doğal dekorlar içinde - ister geceleyin yolda, isterse de kervansaraylardaki gibi fotoğrafçı ile çalisan insan modelinin birbiriyle karıştığı improvize sahnelerde - simâ çalisması yapmayı umut ediyor.

 

Konu olarak islediği ülkelerden bazıları Hindistan, Japonya, Israil ya da Iran gibi diğerlerine daha farklı bir önem arzetmiş olsa bile, Türkiye Jean-Marc için basıt bir aşama olmaktan öte. Bir görüntü şehri olan Istanbul’u, dönen bir diske benzettiği gerçek ve doğal anlamdaki Doğu çoğrafyasına devam etmeden evvel, Doğu ve Batı arasındaki bir menzile benzetmekte.

 

  IMG 4541ok copy

                  Jean-Marc Arakelian Fener'in özel merdivenin önünde

 

Ona göre İstanbul, oturup geçmişi gözlediğimiz, kendi kendimizi sorguladıgımız, su içtiğimiz, güç topladığımız, hem kendimizi hem de dış dünyayı kesfettiğimiz, ruhanî anlamda kaçınılmaz geçis yerlerinden biri. Bir hayattan farklı olan bir diğerine geçis yani..

 

Başka hiçbir şehire benzemeyen bu şehir, gizli kalmış ve iyi tanınmamış, ama doğmayı ve büyümeyi bekleyen yetenekleri vücudumuz üzerinde doğudan doğruya etki yapan bu ışık sayesinde ortaya koyma gibi bir özelliğe mi sahip acaba ? Işte Istanbul’un tüm büyü ve gizemi burada...

 

Beyoğlu Belediyesinin önerisi neticesinde, Jean-Marc Arakelian fotoğraf sergisi "İSTANBUL'U FOTOĞRAFLAMAK : YENİ BİR PERSPEKTİF" İstiklal Caddesin'deki belediyenin galerisinde cumartesi 25 hazıran 2011'e kadar devam ediyor.

 

 

Sergiyi ziyaret edemezsiniz, bu diaporamayla fotoğraflar hakkında fikir edinebilirsiniz.

 

Başka resimler burada.

 

 

Beyoğlu Belediyesi Sanat galerisi

217, İstiklal Caddesi - Beyoğlu/Istanbul

Açılış saatleri : pazartesi gününden cumartesi günü'ne kadar 9.00 - 19.00 arası


Partager cet article
Repost0