Overblog
Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
23 janvier 2017 1 23 /01 /janvier /2017 05:58

 

Fransızca versiyonu lepetitjournal.com Istanbul elektronik gazetesinde 4 Ocak 2017 tarihinde yayınlandı

 

Uzun boylu, ince, dudaklarında daimi bir gülümsemeyle 20 yaşındaki Melad yarın üçüncü yaşamına başlayacak.

 

İlk hayatı Irakta idi. Musul'da dünyaya gelişinden birkaç hafta sonra ailesi Türkiye sınırına 120 km uzaklıktaki Irak Kürdistan'ında bulunan Zakho kentinde yaşamını sürdürmeye başladı ve 17 yıl boyunca da o kentte kaldı.

 

Oranın her şeyi farklıydı; dili, kültürü, idari yapısı.Lisede 11.sınıfa kadar okudu (sistem Türkiye'deki gibi) ama eğitimine devam etmek istemedi zira eğitim sonunda verilen diploma Arapça olmayıp Kürtçe dilindeydi; oysa orada öyle bir eğitim temeliyle başarılı olmak maalesef imkansız. Babası araba tamircisi idi. Kendisine ait büyük bir tamir atölyesi ve ayrıca iki konutu bulunuyordu.

Melad Ocak 2011'de Zakho/Irak'ta - Melad tarafından verildiği resim

Melad Ocak 2011'de Zakho/Irak'ta - Melad tarafından verildiği resim

Aile Irak'tan 3 Eylül 2013 tarihinde ayrıldı; İŞİD o bölgeye yerleşmeden 6 ay kadar önce. Bir otobüsle Melad, annesi, babası ve ve sırasıyla 12 ve 14 yaşlarındaki iki genç kardeşini 24 saatte İstanbul'a getirdi. Neden İstanbul'u seçtiler? Çünkü burada Hristiyan olarak yaşayabilirlerdi; kiliseler mevcut, hareket ve iş olasılıkları bulunmakta...

 

Ağabeylerinden biri hala Zakho'da yaşıyor, diğeri ve ablası 10 yıldan beri Avustralya'ya yerleştiler. Ailesi yurt dışına gitmeye karar verdiğinde, halen Irak'ta kalan ağabeyisi Miron, üniversitenin ikinci yılını tamamlamakta olup, ülkesini terk etmek istememiştir. Babasının evinin birinde oturup diğerinin kirasını almaktadır. Böylece az da olsa ailesine katkı sağlayabilmektedir. Ailesi Avustralya'ya göç ettiğinde belki o da aile birleştirmesi kapsamında onların yanına gider.

 

Geldiklerinde, burada yerleşmiş Iraklılarla bağlantı kurarak, izlemeleri gerekli yöntemleri öğrenip, hep birlikte mülteci sıfatıyla Ankara'daki Birleşmiş Milletler Temsilciliğine başvurarak Avustralya'ya iltica talebinde bulunuyorlar ve orada aile birleştirmesi istiyorlar.

 

Melal için (İstanbul'da geçirdiği) ilk üç ay çok zor oldu, dili konuşmuyordu ve tek bir Türkçe kelime dahi bilmiyordu; yeni bir ülkeye uyum sağlamak da zor işti. Ailenin her ferdi farklı biçimde davrandı: babası için durum daha kolaydı, annesi ise Türkiye'de yaşamaktan nefret ediyordu, Türkçeyi öğrenmiyor ve her gün buradan ne zaman ayrılacaklarını soruyordu...hala bugüne dek durumuna alışmış değil. Genç adam, annesini böyle görmekten ıstırap duyuyor ve onu, örneğin İngilizce öğrenmeye, geleceği düşünmeye, bir şeyler yapmaya çaresizlik içinde teşvik ediyordu.

 

Keza ailesi ve kendisi, çevrelerindekilerden hiçbir Iraklının Zakho menşeli olmadığını fark ettiler; çoğunluk Bağdatlı Iraklıydı dolayısıyla Melad fazla arkadaş da edinemedi.

Melad, babasi, annesi ve ufak kardeşlerle

Melad, babasi, annesi ve ufak kardeşlerle

Iraklılar Türkiye'ye yaşamak için gelmiyorlar, burası onlara başka bir yere geçebilmek için bir durak; kimi ABD'ye, kimi Kanada'ya, kimiyse Avustralya'ya veya başka ülkelere gidene kadar bir bekleme durağı olarak görüyorlar Türkiye'yi. Oysa Melad "bekleyiş yıllarının bir kayıp süreci olmaması için bir şeyler yapabilirim" diye düşünüyor.

 

Öte yandan tanıdığı Iraklı mültecilerin hiç biri ülkelerine geri dönmeyi düşünmüyorlar. "Kürtçe konuşuyorsan Irak Kürdistan'ında yaşayabilirsin, orası tehlikeli bir bölge değil. Ancak Birleşmiş Milletlere iltica dosyanı verdiğinde o bölgeden geldiğini bildirdiğinde seni kabul etmeyebilirler. O zaman oraya geri dönmek zorunda kalırsın..." diyor genç adam.

 

İstanbul'a yerleştikten sonra Melad sığınmacı çocukları bünyesinde barındıran Don Bosco okulunu duydu ve Türkiye'ye geldiğinin ilk yılı orada okumaya başladı. 17 Yaşında, okulunun en büyüğü idi; yanındaki öğrenciler 15-16 yaşları arasındaydılar.

 

3 haftalık dersten sonra, arkadaşı Danyel, gençlerin İngilizce öğrenebileceği Oratorio adlı bir kabul merkezi bulunduğunu söyledi. "O zaman oraya gitmeliyim" diye düşündü Melad. Yeni kayıt yaptıracakların bir kefile ihtiyaçları olduğundan Danyel onun kefili oldu. Birlikte gittiler ve oranın sorumlusu olan Jacky Doyen ile tanışarak onunla İngilizce konuştu...bu dili zaten biliyordu zira 5 yıl boyunca Irak'ta bir İngiliz okuluna gitmişti.

Melad ile Don Bosco Oratorio Jacky Doyen

Melad ile Don Bosco Oratorio Jacky Doyen

Gerçekte, devlet okulunun müdürü onun iyi İngilizce seviyesini tespit edip, ona zamanında böyle bir okulun mevcudiyetinden söz etmişti, bu da Melad için bir fırsattı. Türkiye'ye geldiğinde sadece sözlü pratik yapması gerekiyordu, zira Irak'ta okulda Kürtçe, sokaktaysa Arapça konuşulurdu İngilizceyse konuşulmazdı.

 

Sonuçta Melad'ın Türkiye'deki ilk yaşam yılı Pazartesiden Cumaya Don Bosco okulunda, hafta sonlarıysa Oratorio'da geçiyordu. Erkek çocuğu olduğundan, Iraklı kızlara nazaran o okullara gitmekte sıkıntı yaşamadı.

İngilizce okulu ile Irak'ta Dahut hayvanat bahçesine gezisi, Aralık 2011, Melad tarafından verildiği resim

İngilizce okulu ile Irak'ta Dahut hayvanat bahçesine gezisi, Aralık 2011, Melad tarafından verildiği resim

Oratorio'da Kutsal Kitap'tan konuşuluyor, Kutsal Söz açıklanıyor ve oradaki Salezyen Cemaati gençleri Allah'a yaklaştırmayı hedefliyor; orada ayrıca sportif ve kültürel etkinlikler de yapılıyordu; basketbol, voleybol, masa tenisi, baby-foot türünden, ayrıca Noel ve paskalya yortuları sırasında da partiler düzenleniyordu.

 

Kışın her cumartesi ve pazarları 1-1,5 saatlik ingilizce dil kursları verilmektedir zira yetkililer bu mültecilerin bir gün, İngilizce konuşulan bir ülkeye göç edeceklerini, dolayısıyla İngilizceye ihtiyaç duyacaklarını biliyorlar.

 

Oratorio'ya geldiğinde orada yaklaşık 80 genç bulunuyordu. O sayı 100'e, daha sonraları 120'ye çıktı. Halen 18-25 yaş grubunda yaklaşık 60 genç hafta sonu orada buluşmaktadır.

Don Bosco Oratorio'da

Don Bosco Oratorio'da

Son aylarda "Don Bosco ile 2016'da genç Iraklı sığınmacı olmak" adlı bir tiyatro oyunu gerçekleştirdi ve NDS gösteri salonunda 10 gün öncesinde oyun oynandı. Melad o zamana kadar hiç tiyatroda oynamamıştı. Jacky Doyen projeyi gruba anlatıp oyun katılmak isteyenleri sorduğunda, Melad hemen olumlu yanıt verdi. Riki lakaplı ve Don Bosco okulunda çalışan biri senaryoyu yazdı: 9 farklı yaşam dilimi; bunlardan 5'i Irak'ta, 4'ü Istanbul'da geçmektedir. Riki oyunda yer almadı ama oyunun yöneticisi gibi oldu ve dramatik sahne sanatı hocası Kemal Oruç ile birlikte oyunun gerçekleşmesine katkıda bulundu.

 

Geçmişte tiyatro yapmış 2-3 genç dışında yeni oyuncular için ilk provalar zor oldu. Roller oyunculara dağıtıldı ve iki ay boyunca gençler gerçek yaşamlarını sahnelendirmek için çalıştılar.

 

2015'den beri Jacky Doyen bu projeyi yapmayı tasarlıyor ve bundan söz ediyordu ama nihai karar 2016 eylülünde alındı. İki ay ve 80 saatlik prova sonucunda - haftada bir gece ve ayın ilk hafta sonlarıyla başlayan ve gösterim sayısı artarak giden oyun çok gerçekçi ve özgün biçimde seyircileriyle buluşmuş oldu. Yeni bir proje daha öngörülmekteydi ancak bu kez Melad "Ben artık gidiyorum" yanıtını verdi.

 

Bu deneyim ona ne getirdi? Eğlendi, keyif aldı, oyunculuğunun yanı sıra kendisine "sahne yönetmenliği" rolü verildiğinde oyuncuların sahne girişlerini vs. düzenlemişti.

Melad  Don Bosco Oratorio tiyatro grubuyla

Melad Don Bosco Oratorio tiyatro grubuyla

Türkiye'de geçirdiği ikinci yılda evde çok Türkçe okudu ayrıca Jacky Doyen'in hazırladığı bir program kapsamında Afrikalı bir gruba İngilizce öğretti. Başta Melad bunu kabul etmek istemedi. 50'sinde, babasının yaşındaki erkeklere ders veremeyeceğini düşündü ama sonunda yaptı...

 

Bu son yıl, gidene kadar Caritas'ta tercüman olarak çalıştı ve bu dönem boyunca, işi gereği Bağcılar, Esenler, Sultan Gazi (kendince beteri olamaz) gibi birçok zor semtlerde ikamet eden Suriyeli mülteci ile tanıştı.

 

Bundan sonra ailesi ile birlikte 24 Ocak'ta gideceği Melburn'da başlayacak olan üçüncü yaşamını nasıl görüyor? Orada ne yapmayı düşünüyor?

 

Üniversiteye gitmek istiyor ama hangi bölüme gideceğini bilmiyor. önceleri Avustralya'ya gitmek için vizesini aldığında bunu düşünmeye başlayacağını söylüyordu, şimdi vizeyi aldığından beri ise, kafasının karıştığını ve düşüncelerinde kaybolduğunu itiraf ediyor.

 

İleride hangi mesleği yapmak istiyor, kendisi de daha bunu bilmiyor. Küçük iken, anne ve babası ona "doktor olursan iyi olur"; "doktor yada mühendis ol" derlerdi ama bunlar yapmak istediği meslekler değil. Doktor yada mühendis olacak ise, bunu ebeveynlerinin tercihi olduğu için yapacak ama... Tiyatro oynayacak mı, onu da bilmiyor, bunu düşünmedi, ama sanmıyor zira çok stresli bir iş.

 

Öncelikle Avustralya'daki yaşama uyum sağlamak ve sonrasında yavaş yavaş olayları yerli yerine oturtmak gerekecek.

Melad, İraklı 20 yaşında ve şimdiden üç hayat

Melad, İraklı 20 yaşında ve şimdiden üç hayat

Hıristiyan olarak Melad kendisini kiliseye çok yakın hissediyor, birçok etkinliğe ve toplantıya katılıyor. daha önceleri Irakta 'da bu tür etkinliklere katılırdı zira babası "şamas" idi. Bu, papazın yokluğunda onun yerine geçebilecek ve ayini yönetebilecek kişiye verilen addır.. Her pazar kiliseye gitmesi zorunluydu; bunu her zaman istemiyordu ama yine de gidiyordu... Bu onun tercihi değildi ama şimdi babasına, kendisine böyle bir hediye sağladığı için şükrediyor. Melad da bizzat küçük bir "şamas" oldu.

 

16 yaşında ayine gidiyordu çünkü orada arkadaşlarıyla buluşuyordu....bugün de Melad hala ayinlerde papaza yardımcılık yapmaktadır; özellikle de görkemli törenlerde (örneğin Papa'nın 2014 Kasım sonunda İstanbul'u ziyaretinde, veya 2016'daki yeni Episkopos tayin töreninde olduğu gibi).

29 Kasım 2014 tarihinde Papa Francesco İstanbul'daydı ve Melad yanındaydı

29 Kasım 2014 tarihinde Papa Francesco İstanbul'daydı ve Melad yanındaydı

Oratorio'da özellikle sığınmacı olmanın kötü bir şey olmadığı, bunun insanı diğerlerinin altına indirmediğini öğrenmesi dışında, Türkiye'de geçirdiği üç yılın ardından Melad'da ne kalacak? Tabii Türkçesi, Türk algılama biçimi ve insanların burada nasıl düşündükleri. Kanısınca Türklerin düşünce yapısı Iraklılarınkinden farklı ve Avrupalılarınkine daha yakın.

 

Melad'ın ana dili Keldani, Kürtçeyi biliyor (bu, ilk yaşamında, okulda ve sokakta gerekliydi), Arapçayı televizyondan ve okuyarak öğrendi, İngilizceyi ise (TOEFL'in denkliğine gelen IELTS sınavını Türkiye'de geçti) söktü, Türkçesini de çok iyi geliştirdi ve dört aydan beri Duolingo uygulamasıyla Fransızca öğrenmeye başladı. Halen, sahip olduğu geniş düşünce yeteneği gibi, Melad'ın dil bagajı saygın bir yoğunlukta.

 

Güle güle git, yolun açık olsun tatlı Melad!

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
6 janvier 2017 5 06 /01 /janvier /2017 02:51

 

Gazeteduvar.com.tr elektronik gazetesinde 6 Ocak 2017 tarihinde yayınlandı

 

Fransızca versiyonu lepetitjournal.com Istanbul elektronik gazetesinde 4 Ocak 2017 tarihinde yayınlandı

 

 

Adana’daki devlet kuruluşu olmayan Suriyeliler mültecilerin kampında iki kayropraktik bayan uzmanı ve bir arkadaş ile Mart 2015 sonunda birinci gezi olduktan sonra, bu sefer çok sayıda dostların, tanıdıkların ve diğer bağış yapanların cömertliği sayesinde 580 adet 25 TL'lik Bim Hediye kart ile dolu sırt çantası ile 26 Aralık 2016 tarihinde ikinci ziyaret gerçekleştirildi.


 

Adana'da mülteci kamp

Adana'da mülteci kamp

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Çocukluk çağın (bez, süt tozu bebekler için, elbiseler, vs) yardım stokunun deposunun sorumlusu Cemo yemek kartların dağıtımını organize etti.

 

Bu organizasyona aslen Adanalı olan ama Texas'ta yaşayan Fatih, savaştan önce Suriye'de bakkalık yapan ama savaş yüzünden 3 yıldır Türkiye'de yaşayan ve gelen yardımlarla bir bakkal dükkanı açarak mesleğini icra etmeye devam eden 3 çocuk Kobaneli Haci, savaş başladığından beri önce Irak'a sonra Lübnan'a giden ve son 3 yıldır da Türkiye'de yaşayan evli ve bir çocuk babası Kobaneli Izzedin de katıldı.

 

Soldan Izzedin, Cemo Fatih et en sağda Haci

Soldan Izzedin, Cemo Fatih et en sağda Haci

Bu çadır kampında binlerce Suriyeli, birkaç Iraklı mülteci de bulunuyor. Son 5 yıldır da 19 Mayıs semtinde bulunan boş arazilere ya da tarlalara kurulmuş, pek de iyi durumda olmayan çadırlarda yaşıyorlar.

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Her zaman ki gibi iş günlerinde sabahları, birkaç lira karşılığında günlük iş arayan erkekler caminin yakınlarında buluşuyor.

 

Geçen sene buluştuğumuz çoğu mülteci Adana dışına taşınmış. Yaklaşık 90 km uzaktaki Osmaniye şehrinin Erzin ilçesine taşınan Şemsettin onlardan biri.

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

En şanslı beş aile Kanada'ya göç edebilmişler. Gidenlerin arasında geçen yıl tanıdığımız, gülümsemesini unutamadığımız küçük sağır ve dilsiz kız da varmış. Muhtemelen Kanada'nın onlara sunduğu yaşam şartları, burada çadır kentin verebileceklerinden daha iyi olmalı. Gidenlerin yeri hemen doluyor, Halep'ten gelenler boşalan çadırlara geçmiş durumda...

 

Mülteci kamp, Adana

Mülteci kamp, Adana

Özellikle son günlerdeki yoğun yağışlardan dolayı her yer bileğe kadar çamur olduğu için, sıvanmış pantolonlarla çadırlar arasında dolaşmak çok kolay değil.

Mülteci çadır Kent Adana'da, Aralık 2016
Mülteci çadır Kent Adana'da, Aralık 2016

Mülteci çadır Kent Adana'da, Aralık 2016

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Kampta o kadar çok hikaye var ki, etkilenmemek mümkün değil! Mesela tanıştığımızdan biri tam 13 çocuk babası... Uzun boylu ince bir adam... Bize haklarını değerlendirmek için idare ile yaşadığı zorlukları anlatıyor. Pasaportlarını ve resmi evraklarını kaçarak geride bırakmak zorunda kalan eşi ve çocukları, uyruklarını ispatlayamadığı için buradaki hiçbir haktan yararlanamıyor...

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Başka bir bizi Unicef'in bir kitapçığını gösteriyor. Üzeri el yazısı ile yazılmış küçük bir post-it yapıştırılmış üstüne. Yazıya göre onun ve ailesinin yardım hakları var... Başkaları bizlere -içgüdüsel olarak- aile üyelerine göre bir yada iki yardım kartları alabilmek için Türkiye'de verilen “misafir” kartlarını gerekli göstermenin gerekli olduğunu düşünüyor.

 

Çoğu çocuklar, bazen büyüklerde, ıslak toprakta çıplak ayaklarla ; üç oğlan çocuk çıplak popo ile oynuyorlar... halbuki bizim sıcak giysilerimiz var...

Bim Hediye kartları dağıtım Adana'da mülteci kampında
Bim Hediye kartları dağıtım Adana'da mülteci kampında

Bim Hediye kartları dağıtım Adana'da mülteci kampında

Bütün çadırlar birbirine benziyor, içleri de hemen hemen aynı; sobanın etrafına atılmış birkaç şilte ve çoğu zaman üstünde kundakta uyuyan bir bebek, kenarlara asılmış elbiseler. Birkaç priz ve bir uzatma kablosu, çağdaşlığın tek belirtisi...

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Bazen, kırık plastik sandalyeler ya da ikinci el kanepeler konutun yanında duruyor.


 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Pis sandaletler veya ayakkabılar çadırların önüne koymuş.

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaretAdana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Çamaşırlar önce leğenlerde yıkanıyor, eğer çit varsa oraya uzatılmış iplerin üzerinde asılıyor.

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Ana caddelerden birinin kenarında bulunan bir çadırda, domates, patates ve sebze satıcı var.

 

Başka bir çadırın önünde ise soğan ekilmiş emanet gibi duran polistiren bir kutudan yapılmış bahçe. Yanında tencereler ve bir takım mutfak eşyaları duruyor, bu da kampın sadece klasik manzaralarından biri...

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Çadır kent, Adana
Çadır kent, Adana

Çadır kent, Adana

Kimse için dilemeyeceğimiz bu yaşam şartlarına rağmen, etrafta gülümseyen pek çok ve güzel yüz var. Özellikle çocuklar gülümsemeye devam ediyor ve bazen muziplik ile parlayan gözleri var.

 

 

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Suriyeli mülteci yüzler

Suriyeli mülteci yüzler

Bazı büyükler umutlarını kaybetmemiş gibi gözüküyor... Bizden fotoğraf çektirmek isteyen,  iyi günde kötü gün içinde birleşen güzeller güzeli bir çift gibi... Bazı bakışlar ise daha tedirgin, ürkek; herkes bu durumu farklı yaşıyor ve hissediyor.

 

 

 

Bazı mülteciler umutlarını kaybetmemiş gibi gözüküyor
Bazı mülteciler umutlarını kaybetmemiş gibi gözüküyor

Bazı mülteciler umutlarını kaybetmemiş gibi gözüküyor

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret
Bazı bakışlar ise daha tedirgin, ürkek
Bazı bakışlar ise daha tedirgin, ürkek

Bazı bakışlar ise daha tedirgin, ürkek

Biraz daha uzakta, az konuşan bir erkek çocuğun bir ayağında kötü bir kırmızı plaka gözüküyor.

 

Gülümseyen bir genç kız bir çadırdan çıkıyor, ayakları çıplak, elinin eğrilmiş ucunu uzatıyor ve verilen Bim kartını tutmaya çalışıyor... Birkaç minikler büyükler olduğu gibi az ya da çok önemli engelleri var ve günlerini çadır altında geçiriyorlar.

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

On yaşında olan başka bir kız sert eli ile benim elime yapışıyor ve uzun bir zaman bizimle kalıyor, bir kaç sefer daha çok yardım yalvarıyor.

 

İleride dört tane kadın var, koşarak bize doğru geliyorlar sırtlarında taşıdıkları evlatları ile, dağıtan ve son kalan iki karta doğru atılıyor... Gerekirse dövüşmeye hazırlar.

 

 

 

Adana'da suriyeli mülteci kamp

Adana'da suriyeli mülteci kamp

Sıcak anorak ve mantolar giymiş "diğer" çocuklar neşe ile okullarından dönerken çadırların yanından geçiyor, yine sıcak evlerine gitmek için. Her gün yanından geçtikleri bu yoksulluğun farkındalar mı, ne düşünüyorlar, ne görüyorlar diye merak etmeden duramıyorum.

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

2-3 yaşlarında olan çok sevimli yetim bir kız çocuğu, yanımıza geliyor, yanaklarını okşuyoruz. Yeşil yün şapkalı bu kız, bizden gördüğü şefkatten çok etkileniyor ve biz giderken gülümseyerek bize el sallıyor...

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Sırt çantası hafifledi ama yüreği pilav lapası gibi tabanlarımıza yapışan çamurlu ayakkabılarımız kadar ağırdı.

 

 

Adana'da suriyeli mültecilerin kampına ikinci ziyaret

Dağıtım bittikten yarım saat sonra, 24 saat boyunca hiç durmayan kuvvetli bir yağış oldu. Kampın büyük bir bölümünü, lağım gübresi renginde bir umutsuzluk gölüne çevirdi.

 

Meteorolojik şartlar bu erkekler, bayanlar ve çocukların günlük yaşamı ve sağlık durumu üstünde inkar edilemez bir etki yaratıyor.

 

24 saat durmadan yağıştan sonra Adana'da mülteci kampta, Haci fotoğrafları
24 saat durmadan yağıştan sonra Adana'da mülteci kampta, Haci fotoğrafları

24 saat durmadan yağıştan sonra Adana'da mülteci kampta, Haci fotoğrafları

Gelecekleri ne olacak ? Sonraki saatler kafamda devamlı bu soru vardı... ve hâlen geçiyor bugün...

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

 

Partager cet article
Repost0
12 octobre 2016 3 12 /10 /octobre /2016 03:03

 

Altı yaşındayken 1943 yılında babasının ölümünde kral olan Bulgaristan II. Simeon birkaç gün İstanbul'daydı Türkçe versiyonu olan anıların yayını için, çok özel kaderi olan bu adamla buluşma fırsatı.

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon İstanbul'da

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon İstanbul'da

N.R. : Majeste, Sofya’dan ann­eniz, kız kardeşiniz ve bir teyzenizle ayrıldınız İstanbul'a gelmek için. Sirkeci tren istasyonuna 17 Eylül 1946 tarihinde sabah vardınız ve aynı akşam İskenderiye’ye devam ettiniz ve orada 1951 yılına kadar yaşadınız İspanya'ya yerleşmeden önce. 50 sene sürgünden sonra 25 Mayıs 1996 tarihinde Bulgaristan'a dönüşünüzden beri, Türkiye'ye tekrar geldiniz mi ve sizin için İstanbul ne temsil ediyor ?

 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : Hayır, çok defa geldim, birinci sefer 1967-68'e doğru ama Bulgaristan’a döndükten sonra, çoğu defa. İstanbul her zaman bir başkent oldu, zaten Bulgarca ona kral şehri – tsarigrad – diyoruz, anlamlıdır! Onun geçmiş farklı imparatorluklarda, Romalı, Bizanslı, Osmanlı, ona bir başkent rolü verdi ve kültür anlamında ona gelmek her zaman bir haç yolu oldu benim için.

 

Burada dostlarım dışında, kaçınılmaz şekilde İstanbul'da geçen tarihi hakkında çok okuduğum için, burası ile çok çok güçlü bir bağlantı var. Annem, sürgün olunca, oldukça sık sık buraya geliyordu çünkü imparatorluğun ailesinden ve Mısır'dan Türk dostları vardı. Her zaman : “Bak, burası second place ! Bulgaristan'a gidemiyorum ama burası ülkeyi, âdetleri o kadar bana hatırlatıyor.” derdi. Öyle bir nostalji gibi buraya gelirdi, bunu sizi gösteriyor ne kadar benzeşim var bu iki komşular arasında. Açık havalarda, Karadeniz sahile gidiyordu Bulgaristan'a bakmak için... Garip nasıl bu şeyler kalıyor...

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon

N.R. : Sébastien de Courtois katılımıyla yazdığınız anılarınız 2014 yıl sonunda Fransızca Flammarion kitapevinde yayınlandı ve Türkçe Yapı Kredi yayınlarında yeni çıktı. Hangi başka versiyonları var ya gelecek ve bu Fransız ve Türk baskılarına ne önem veriyorsunuz ?

 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : İlk Bulgar versiyonu Fransızcadan iki hafta önce çıktı. Notlar, kayıtlar ve pek çok belgelerim vardı, bunları topladık bir anlatma çıkartmak için. Kitap Haziran 2016 yılında İspanyolca da çıktı bu ülkeye bağlılığımdan dolayı ve bir İngilizce versiyonu umuyoruz 2017 için.

 

Fransız dili benim için o kadar önemlidir, ben Fransız lisesinden mezunum, benim 5 çocuklarım gibi zaten. Bu anlatma onlara vakfedildi ve torunlarıma da, köklerini daha iyi bilsinler ve onlarla büyüsün diye.

 

Ülkemin ön komünist geçmiş ile bir birleşme çizgisi bana rağmen olduğum için, 70 sene politik hayatımdan sonra devretmek gerekiyordu. O kadar defa fark ettim ki insanlar seçici şekilde yazıyor ve kolaylık her zaman sansasyonel tarafına dönüyor. Ama tarihi sadece kazananlara bırakırsak, yetmiyor. O yüzden canlı hatıralarım ile göstermek istedim, bu “ben”i öne çıkarmak o kadar zor olsa bile çünkü düşünüyorum ki yalnız hiç bir şey değiliz, hayat buluşmalar ve tesadüflerden ibarettir.

 

Tarih hakkında çok okuyarak, fark ettim ki bir kişinin hayatı ölümünden sonra çok defa manipüle edildi ve bu tahminler ya da söylentiler üzerinde kişilerin yargılanma alışkanlığını bozmak istedim, ne yazdıkları ya da kendi yaptıkları daha iyidir.

 

Bu Türkçe yayından da çok mutluyum, bu önemli komşu ülkeden her zaman beni çok ilgilendirdi ve ona çok yakın hissettiğim için.

25 Mayıs 1996 tarihinde Sofia'ya görkemli dönüş Bulgaristan'ın son Krallı II. Simeon için

25 Mayıs 1996 tarihinde Sofia'ya görkemli dönüş Bulgaristan'ın son Krallı II. Simeon için


N.R. : Bulgaristan'da, önemli bir Türk minoritesi bugün var, hele komünist zamanında mecburi göçmelerden. Bulgaristan'dan ve Türkiye'den Türkler iki komşu arasında bir köprü rolü oynayabilirler mi size göre ?

 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : İstatistiklere göre, bizde % 8 türkofonlar var. Bu bağ gerçektir ve yüzyıllardır var. Bulgaristan Türkiye'den Avrupa'ya direkt ve fiziksel yolun üstündedir, öyle pratik ve jeografik sebebi var. Bizde de Türk yatırımlar var ve o halde, ne olursa olsun bir köprü var.

 

Türk kökenli topluluğumuz – azınlık ismini sevmiyorum – özellikle bir köprü olarak kendisi hissetmiyor bence. Bağları var ama aslında, kendilerini çok yerli hissediyorlar diye düşünüyorum çünkü onlar yüzyıllardan beri oradadır, 16. Yüz yılında Anadolu’dan gelmişler. Ama aynı zamanda bir bağlantı var eminim. Zaten, Türkiye'de oturan ve Türk kökeni olan çok Bulgarlar var ve ara sıra memlekete geri geliyorlar; bazen seçimlerde oy verebilirler, demek ki zaten bir ortakyaşama var.

II. Simeon Bulgaristan Kralı

II. Simeon Bulgaristan Kralı

N.R. : Plovdiv şehri için çok özel bir bağlılığım var çünkü Mevlâna hakkında orda 2012 yılında ilk kültürel etkinliğimi yaptım ve inşallah 2019 yılında Plovdiv Avrupa Kültürel Başkenti olunca yeni bir tane daha büyük yapmaya düşünüyorum. O yıl için bugünkü Bulgarlar ve Plovdiv'e gelecek yabancılar belki bilmedikleri Bulgaristan’ın tarihinin bir parçası 1908-1946 arasında krallık olduğunu tanıtmak için bir projeniz var mı ?

 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : Plovdiv çok güzel bir şehirdir, özellikle 18 YY sonundan ve 19 Y. Yıldan Osmanlı mimarlığı bir damgası var ve çok özel bir niteliği veriyor. Plovdiv 2019 yılında evet Avrupa Kültür Başkenti olacak, çok gurur duyuyoruz ve bu seçimi iki ellimle destekliyorum. Plovdiv Belediye başkanı çok enerjik ve becerikli bir insandır ve bu çelençi kaldıracak.

 

Sofia'daki büromda muhteşem bir dönen derviş heykelim var ve ona sık sık bakıyorum. Haklar ve Özgürlükler Partisinin Türk asılı Bulgar eski şefi Ahmet Doğan'ın bir hediyesidir.

 

Açıkçası, 2019 için şu anda projem yok ve yaşıma göre, çok fazla uzun vadesi olan yapmamak lazım (gülme) ama bizdeki komisyon ile bakmam lazım.

 

Bulgaristan krallık dönemine gelince, bir yaş grubu için, tarih öncesidir (gülme) !

Bulgaristan'da Plovdiv şehirinde Bölgesel Etnografik müzesi

Bulgaristan'da Plovdiv şehirinde Bölgesel Etnografik müzesi

N.R. : Türkiye'de Osmanlı dönemi konusunda, gerçekten her gün daha büyük bir çekiciliği var. Sultan Süleyman hakkında çok farklı dillerde de yayınlanmış televizyon dizisi sayesinde gördük. Fikriniz var mı nasıl bu tarih süresi bugünkü Bulgarlar tarafından hissedilmiş ?


 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : Çok çeşitlidir diyebilirim ama çok yakın zamanda, Parlamentoda bir tartışma oldu yeni tarih okul kitapları hakkında Osmanlı egemenlik, Osmanlı var olma, Osmanlı pasajı, kölelik, ...söylemek gerekiyor mu diye... bunun hepsi bir terim ile beş yüzyıla yakın boyunca Osmanlı var olduğunu açıklamak için. Bir yandan normal ve eğer onu sömürmek istersek, daha çok normaldir çünkü hemen bir tane düşman veya size baskı yapan birisi bulunabilir.

 

Herhangi bir kimse, 19 Y Yıldan büyük yazar Ivan Vazov’un en popüler edebiyatımızın parçası “Boyunduruk altında”dan bir geçit söyleyebilir. Boyunduruk altında demek ne isterseniz demek ama mecburen eziyet eden bir şey değil. Böyle olduk bir dönem.

 

Enteresan çünkü 19 Y. Yıl ortasına kadar, çok fazla yazılı bir şey yoktu çünkü her şey çok iyi geçti. Vergiler ödendiği ve padişaha saygı gösterildiği takdirde, söylenecek bir şey. Küçük bir dönemde görevi kötüye kullanmalar, tepkiler ve geri tepkiler oldu, egemen olan bir imparatorluk için normaldir. Bu dönem o kadar kısadır beş Yüz yıllara göre ki gerçekten yoğunluğu azaltmak gerekir ve aynı zamanda mantıklı olmak lazım.

 

Gençler için, zaten o kadar uzak bir şeydir ama ne yazık ki bazen insanlar onu kafasına sokmak dener, özellikle bu zaman gösteriyor... Bir imparatorluğa mensup olduk ve tabi ki her yönde etkiler oldu, özellikle kültür, mimarlık,...

 

Geçen gün şaşırdım Bulgaristan'da güney doğuda küçük bir köye gittiğimde. Orada tüm evler aynıdır, alt bölümü taştan, yukarısı tahtadan yapılmış, bir sinema dekoru gibi o kadar güzeldir. Orada, mesela, Osmanlı zamanından ve neler olduğundan bahsedildi. Orada 1760 yılında yapılmış muhteşem bir kilise var, bu erkendir. Öyle görünüyor ki kiliseler de vardı ve sadece bachi buzuk taraf değildi.

 

Yanındaki köy tümü Müslüman ama kökeni Müslüman Bulgar ve beraber çok iyi anlaşıyorlar. Bir var olan geçmiş mevcut, onu şeytanlaştırmamak gerekir bazen şimdi olaylardan, yeni politikadan dolayı yapmayı deniyorlar ve abartıyorlar... Gerçeğe bakmak lazım ve en sonunda iyi anlaşmakta fayda var sadece iki ülke arasında değil ama insanlar arasında düşünmek lazım.

 

Bu sabah, bir adam ayakkabılarımı boyamak için ısrar etti. Bana sıkıntı veriyor, öyle bir üst ırk gibi hissediyorum ve “Hayır teşekkür ederim” dedim. O zaman bana sordu “Where are you from” ve ona “Bulgaristan” cevap verirken, o kadar büyük bir gülümseme aldım ve bana dedi “Ah komşu !)”. Demek ki, gerçekte, doğal bir yakınlık ülkeler arası var.

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon İstanbul'da

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon İstanbul'da

N.R. : Bugün Bulgaristan'da rolünüz nedir ve, yaratığınız ve başkanlık ettiğiniz parti ile 17 Haziran 2001 yılında yasal seçimleri kazandıktan sonra 2001-2005 arası Başbakan oldunuz, 2009 yılında politika sahnesinden çekildiniz, ülkenizde yeni bir politik rol oynamayı düşünüyor musunuz ?

 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : Hayır öncelikle çünkü zamanı değil, ikincisi çünkü faydası yok ve ayrıca da yaşımı düşünmek lazım. Kasım ayında başkanlık seçimleri olacak. Geçen sene, bana dediler “Evet, yapmalısınız !” “Yaşımı düşünün” cevapladım ve bana dediler “Evet, ama bakın Adenauer ya da başkaları”. Ama istisna örnekleri bana aktardılar.”

 

Sadece bir isteğim var, emekli olmak, torunlarımı daha çok görmek, daha çok okumak. Ama işte, bana sürekli talep geliyor, gittikçe benim asıl mesleğim ve başlangıçta olan rolümde, hâlbuki bir zamanlar kötü Başbakan oldum. O kadar ziyaretçi yurtdışından geliyor ve beni görmeyi istiyorlar. Bugün başka bir roldür ama bilmiyorum hangisine benzitilebilir. İnsanlar onlara dediklerimize güveniyorlar, bizim düşüncelerimizi duymak istiyorlar, belki çünkü yaşlı ve daha usluyuz.

 

Tüm sebepler mümkündür ve maalesef çok ve çok fazla meşgulüm, farkındayım. Eşim ve çocuklarım bana çok defa ihtar yapıyorlar “Ama henüz bitmedi mi, bir defa hayır diyemez misin ve biraz seçemez misin ?” ama çok zor. Aynı tarzda devam edebilirim çünkü sizin meslektaş arkadaşlarınız ile görüyorum politika soruları için, benim canlı belleğim iki döenmi kapsıyor, komünizm öncesi ve sonra ve demokratik çağ, aynı tarzda bir köprüyü andırır.

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon ve eşi Kraliçe Margarita

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon ve eşi Kraliçe Margarita

N.R. : Şu anki Bulgar tarih kitapları krallık zamanı ve Bulgar krallarını yenide anıyorlar mı çünkü komünizm zamanında, bu bilgiler iptal edildi ?


 

II. Simeon Bulgaristan Kralı : Bu konu hassastır, bazen karmaşığı var, o kadar korkunç şeyler krallık zamanı hakkında söylemek mecbur edildi, bir otokrasi olduğu, vs,.. monarşi öyle bir şey ki nasıl konuşmak gerekir bilinmiyor, birinci, ikinci ve üçüncü krallıktan. Komünizm zamanında, “Birinci, İkinci Devlet” formül kullanıldı ve bugüne kadar, bazen insanlar henüz “Üçüncü krallık” diyemiyorlar, beni sinirlendirmek için ya da kültür yokluğundan değil ama çünkü bilinçaltıdır. Bununla birlikte, çok konferanslarda görüyorum, durumlar gelişiyor. Geçen gün, üniversitenin yıl başlangıcındaydım; iki profesör konuşmaya başladı ve krallık hakkında bir şey dediler bana hitap ederek. Belki bu bir kanıttır ki yavaş yavaş normal terminoloji'ye dönüyoruz daha az cumhuriyetçi olmadan.


 

Aynı tarzda kuşaklar farklı düşünmek ve davranmak mecbur oldular. İnsanlar bazen unutmaya yöneliyorlar yaşamı daha zorlaştırmamak için, fazla düşünmemek ve o zaman moda olan şeyler alıyorlar, base word ancak neden, nasıl, ne düşünmeden? Ama tarih kitaplarında, şu anda, hâlâ Üçüncü Devletten bahsediyorlar ve benden orada, Başbakan Saxe Cobourg (onun orijinal ismi Siméon Borissov de Saxe-Cobourg-Gotha yada Sakskobourggotski). Gazetelerde, sık sık kral denir ve de Bey Saxe-Cobourg yeniden, böylece Cumhuriyeti ele vermiyorlar gibi.”

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon Yapı Kredi yayınların oditorium'da

Bulgaristan'ın son Kralı II. Simeon Yapı Kredi yayınların oditorium'da

Saadet Özen tarafından Fransızcadan Türkçeye çevrildi ve Bulgaristan'ın II. Simeon anıları çıkışı için, Yapı Kredi yayınları Oditoryumu cuma 6 Ekim 2016 tarihinde yaklaşımı kolay ve nefis sevimli olan bu çok özel kadere sahip adamla bir buluşma, organize etti.

 

Fener Rum Patrik Bartolomeos 1. ve Monseniör François Yakan, Türkiye asiro-keldani patriarkal naipi katıldılar.

Fener Rum Patrik Bartolomeos 1. buluşması katıldı

Fener Rum Patrik Bartolomeos 1. buluşması katıldı

Kralla tanıştırmak ve onunla bir konuşma yapma misyonu çok değerli Pr. Dr. İlber Ortaylı’nın oldu o kadar özel kaderi olan adamın çok küçük bir bölümünü tanıtmak ile görevliydi.

Pr. Dr İlber Ortaylı ile Bulgaristan Kralı II. Simeon
Pr. Dr İlber Ortaylı ile Bulgaristan Kralı II. Simeon

Pr. Dr İlber Ortaylı ile Bulgaristan Kralı II. Simeon

Bu karşılıklı ve herkesten birkaç sorularının cevaplama dönemi bittikten sonra, II Simeon seve seve vakfetmeler seansı yaptı ve ona yaklaşmaya istediğini insanlarla konuştu.

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
16 septembre 2016 5 16 /09 /septembre /2016 10:24

 

28-29 Ağustos 2016, İstanbul

Daha Huzurlu Bir Dünya İçin Manevi Yaklaşım” Uluslararası Sempozyumu

 

 

Merkezi Hollanda'da bulunan Evrensel Sufi Konseyi ve Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından organize edilen; “Daha Huzurlu Bir Dünya İçin Manevi Yaklaşım” Uluslararası Sempozyumu, İstanbul Beykoz'da, 28-29 Ağustos 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi.

 

Sempozyum için masanın etrafında Fransa, Hollanda, Almanya, Türkiye, Cezayir, Fas, Pakistan, Meksika, Hindistan, ABD, Morityus, Suudi Arabistan ve Sri Lanka gibi ülkelerden ve Müslüman, Hristiyan-Katolik, Musevi, Musevi-Ortodoks, Budist olmak üzere değişik inançlardan on dokuz kişi beraber çalışmak üzere yer aldı.

28 ve 29 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul'da organize edilen Evrensel Sufi Konseyi Katılanlar

28 ve 29 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul'da organize edilen Evrensel Sufi Konseyi Katılanlar

Sempozyumun açılışı, Evrensel Sufi Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi olan ve programın ev sahipliğini yapan, Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Sayın H. Nur Artıran ile Hollanda’da Maliye Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve IMF Genel Müdürlüğü gibi önemli görevler yapmış olan Evrensel Sufi Konseyi Başkanı Dr. Murshid H. J. Karimbakhsh Witteveen tarafından yapıldı.

 

Açılış konuşmalarından sonra ilk olarak, Hollanda'dan gelen yazar ve Zen öğretmeni Brigitte Van Baren söz aldı. Evrensel ve ruhsal birlik temalı şiirler paylaştı ve gerçekte tüm insanlar arasında var olan derin bağdan bahsetti. Bu ruhsal bağı daha iyi tecrübe edebilmek üzere, tüm konuşmacı ve dinleyicilerin katılımıyla bir nefes egzersizi gerçekleştirdi.

Brigitte van Baren

Brigitte van Baren

İlk oturumda, ikinci konuşmacı olarak Murshid Karimbakhsh Witteveen, “Her şeye iki farklı bakış açısıyla bakabilmek: Kendinizin ve karşınızdakinin bakış açısıyla” temalı konuşmasını yaptı.

 

Empati kurmanın, karşımızdaki insanın duygularını, coşkularını ve inançlarını anlayabilmemize katkılarını anlattı. İnsanları anlamanın önemini ve karşımızdakinin bakış açısıyla bakabildiğimizde dünyadaki çoğu problemin üstesinden gelinebileceğini vurguladı.

Dr H.J. Karimbakhsh Witteveen

Dr H.J. Karimbakhsh Witteveen

Beraber daha iyi yaşamak konusunda, Fransa'da gelen Sri Lankalı Budist Rahib Tenzin Gendun yorumlarını arz etti.

 

Fikir alışverişleri bölümü, (Pir Murshid Hazrat İnayat Khan’ın manevi soyunun bir dalı olan Evrensel Sufizm Kurucusu) Pir Shabda Kahn ile (Mutasavvıf Muiniddin-i Çiştî’nin soyundan gelen ve dünyadaki sufi gelenekleri ve bunların birbirleriyle etkileşimleri konusunda uygulamalı araştırmalar yapan, Çiştî Vakfı’nın kurucu üyesi ve Yöneticisi) Syed Salman Chisty’nin katkılarıyla devam etti.

Budist rahibi Tenzin Gendun

Budist rahibi Tenzin Gendun

Pir Shabda Kahn

Pir Shabda Kahn

Syed Salman Chishty

Syed Salman Chishty

Daha sonra bağımsız politika danışmanı ve Harlem'de bulunan Sufi-Contact Derneği üyesi Kadir Troelstra ve “Öğrenim ve Bilimsel Araştırmalar için Moulay Abdellah Cherif Vakfı” Başkanı ve Şazeli Tarikatının Fas’taki önde gelen temsilcisi Dr. Abdellah Cherif Ouazzani konuştular.

Kadir Troelstra

Kadir Troelstra

Dr Abdellah Cherif Ouazzani

Dr Abdellah Cherif Ouazzani

Sempozyumun birinci gün programı Hollanda'dan gelen psikoterapist Michael Derkse ile devam etti. Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî-i Şerif’inin ilk iki cildini Felemenkçeye çeviren konuşmacı “Daha barışçıl ilişkiler geliştirebilmek için psikolojik bir yaklaşım” başlıklı konuşmasını arz etti.

 

Psikolojinin temel prensiplerini ve müdahilin yaptığı davranışsal gözlem araştırmalarını esas alan sunumda, şiddeti frenleyerek dingin bir çevre oluşturabilmek konusuna değindi.

Michael Derkse

Michael Derkse

Bu konuşma hakkındaki yorumlar Amerikalı Haham, San Francisco merkezli Or Shalom Musevi Cemaatinin Kurucusu ve 2002 yılında Musevi Yenilenme İçin Hahamlar Birliği’nin (OHALAH) ilk kadın Başkanı olan Pamela Frydman tarafından yapıldı.

 

Amerikalı bayan haham Pamela Frydman

Amerikalı bayan haham Pamela Frydman

İkinci oturum; 11 Haziran 2016 tarihinde İstanbul’da Episkoposlukla kutsanan Monseniör Ruben Tierrablanca ile başladı.

 

Tierrablanca konuşmasında, Katolik kilisesinin başka dinlerle kardeşlik ve dayanışma aramasına katılımını, Galata Mevlevi Cemaati ile samimi dostluğunu ve özellikle Şeyh Nail Kesova ile yakın ilişkilerini anlattı. Tüm katılanlar ile devam eden yolu ve Hristiyan inancının temellerinden biri olan insan haysiyetini, O’na yürürken Allah’tan gelen kaynağı kabul etme düsturunu paylaştı. “İnsan yalnız yaşamıyor, Allah’tan verilen kardeşleri benzerleri ve kendisi gibi sevmek gerekiyor” cümlesi ile konuşmasını tamamladı.

İstanbul Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca

İstanbul Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca

Ardından Sheikh Sidi Ahmet Tijaninin dördüncü kuşak torunu ve Fas'ta bulunan “Mouvement Cercle des Souffles”  Başkanı Cherif Cheikh Sidi Brahim El Khalil Tidjani söz aldı.

 

 

Cherif Cheikh Sidi Brahim El Khalil Tidjani

Cherif Cheikh Sidi Brahim El Khalil Tidjani

Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Başkanı, Sayın H. Nur Artıran; “Dinler Arası Çatışmalar” başlıklı bir konuşma yaptı. Yüce Yaratıcı’nın hepimiz için bir olduğunu belirterek, şu noktaları vurguladı:

 

“Hz. Peygamberimiz, bütün insanlık âlemi için şöyle der: ‘Dünyadaki bütün insanlar bir ağaca benzer.’ Ağacın yaprağı çiçeğine benzemez, çiçek meyveye benzemez, meyve ağacın köküne benzemez. Kök, dallara budaklara benzemez; hele bir meyve ağacının çekirdeği ağaca hiç benzemez. Ama bu birbirine benzemeyen zıtlıklar bir araya gelince ağaç meydana gelir.

 

Çeşitlilik, Allah'ın kullarına lütfudur, en büyük ikramıdır. Din, çeşitliliği kabul etmektir... Ama biz ‘din, din, din’ diye diye, gerçek din sahibini unuttuk. Din bir araçtır, amaç değildir. Amacımız, gayemiz de bir bütünün parçaları olduğumuzun farkında olarak insana yakışır şekilde birlik içinde yaşamaktır.

 

Dünya tıpkı bir insanın vücuduna benzer. İnsan, bağırsaklarım pislik taşıyor diye, bağırsaklarını koparıp atarsa; en kıymetli organı olan gözleri görmez olur. Aynı şekilde bizler de, bir başkası için ‘bu işe yaramaz’ hükmünü veremeyiz. Çünkü vücudun farklı âzâları bir diğerinin acısını mutlaka hissedecektir. Bir insanın küçük parmağı gerçekten küçüktür, ama o parmağı acırsa bütün vücudu bunu hisseder, acı çeker. Dünyanın herhangi bir yerindeki acı bizi mutlaka etkiler. Gerçek bir insan, beni ilgilendirmiyor ve bu olaylar benden uzakta diyerek, bencilce hareket edemez. Bir başkasının acısını tıpkı kendi acısıymış gibi hissetmeyen bir insanın insanlığı noksandır. Bu, sufi büyüklerimizin anlattıkları bir hakikattir.”

H. Nur Artıran

H. Nur Artıran

H. Nur Artıran’ın bu konuşmasının ardından; Morityus Cumhuriyeti’nden gelen Rafiq Hatteea söz aldı.

 

1989 yılından beri mânevî bir topluluk olan Hint Okyanusu Cercle Dervişleri Mânevî Başkanı Rafiq Hatteea, dünyada bir arı gibi, çiçek ayırt etmeksizin en güzel balı üretmek için hep birlikte çalışmamız gerektiğini ifade etti.

Rafiq Hatteea

Rafiq Hatteea

Sonra, 1975 yılından beri Alawiyya Tarikatının günümüzdeki manevi 46. lideri, 2001 yılında Drancy'da kurulan AISA / Uluslararası Alawiyya Sufi Derneği Başkanı Şeyh Khaled Bentounes konuşmasını yaptı.

 

Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ve özel danışman statüsündeki bu derneğin en önemli istidadı; kadınlara, sosyal gelişime ve çevreye önem verip, manevi ve hümanist mirasa dayanarak, birlikte daha iyi yaşamak için bir topluluğun çıkmasını sağlamak.


 

Alawiyya sufi tarikatının 46. manevi lideri Sheik Khaled Bentounes

Alawiyya sufi tarikatının 46. manevi lideri Sheik Khaled Bentounes

Bir diğer konuşmacı, Pakistanlı eğitimci ve bir radyo kanalının yöneticisi Fakhira Najib, tasarladığı ve faaliyete geçirdiği radyofonik interaktif eğitim programı “Genişletilmiş sınıf – öğrenmek için dinlemek” projesinde, çocuklara ve haklarına, eğitimin iyileşmesi ve sürekli barış eylemi hakkında bir video sundu.

Fakhira Najib

Fakhira Najib

Pir Shabada Kahn’ın müziği eşliğinde ilahilerle biten bu günde; karşıdakinin daha iyi anlaması ve kabul etme konusunda farklı müdahaleler, barış mesajı, evrensel birlik ve aktif dinleme kavramları ön plana çıktı.

Pir Shabda Kahn

Pir Shabda Kahn

Sempozyumun ikinci günü - 29 Ağustos Pazartesi: Pir Shabda Kahn’ın müziği ile başladı ve Suudi Arabistanlı şair ve “İslam Bakımından Barış ve Harmoni” kitabının yazarı Ni’mah Nawwab’ın okuduğu şiirlerle devam etti.

Ni'mah Nawwad

Ni'mah Nawwad

Ardından Şeyh Khaled Bentounes “Dinler arası çatışma, hoşgörü eksikliği, körü körüne bağlılık” konusunu açtı ve “Sen ve ben”, “Sen bensin ve ben senim”, “Ne sen ne ben ama O” temalarını farklı kavramlar ile gösterdi. Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve “O” arasında etkileşim gibi, her çağ, her soy ve her dil bütünleniyor.

 

Konuşmasını resmetmek için, alfabe harflerinden bahsetti, hepsi farklı ama birleştiği zaman bir anlama geliyor ve tek bir Allah'ta birleşme ihtiyacı diyerek konuşmasını bitirdi.

Sheik Khaled Bentounes
Sheik Khaled Bentounes

Sheik Khaled Bentounes

Chisty Sufi Tarikatını yurt dışında çoğu zaman temsil eden Syed Salman Chisty bu sunumu yorumladı.

 

Ardından eğitimin önemini ve dünyada tarikat çarpışmalarının varlığı, gençliğin ruhlarına enjekte eden politik kaynakları vurgulayan Prof. Dr. Abdellah Cherif Ouazzani söz aldı. Birlikte daha iyi yaşamak ve savaşmamak düzeni ile daha etkin bir eğitim sistemi uygulanması gerektiğini ısrarla vurguladı.

Chishty sufi tarikatının temsilcesi Syed Salman Chishty

Chishty sufi tarikatının temsilcesi Syed Salman Chishty

Prof. Dr Abdellah Cherif Ouazzani

Prof. Dr Abdellah Cherif Ouazzani

Yeni konuşması için, Mgr Ruben Tierrablanca Vatikan II Ökümenik Konseyi ile başlayan dinler arası diyalog çağından bahsetti. Türkiye'de on yıl yaşayan (link) Papa XXIII Ioannes dünyanın tüm episkoposlarını pencereleri açmaya yeni ve temiz bir hava almak için ve yeni zamanlara meydan okumak için çağırdı. 50 sene önce yayınlanan “Nostra Aetate” belgesinde, Katolik kilisesi birliği, insanlık ve iyiliği halklar arasında ve tüm başka dinlerin kutsal gerçeği kabul etmenin resmi olarak işi olduğunu bildirdi.

 

Sonra İstanbul Episkoposu, Aziz Francesco’nun memleketi Assisi'de 27 Ekim 1986 tarihinde tüm din adamlarının bir tane evrensel kardeşlik mesajı yayımlamak için yaptığı ve o zamandan beri birkaç kere dünyada farklı yerlerde olan toplantısından bahsetti. 30 seneden beri ilk defa 20 Eylül 2016 tarihinde Assisi'de farklı dinlerin temsilcilerinin toplanması S. Egidio cemaati tarafından organize edilecek.

 

Kutsal toprağa sahip olmak için 5. Haçlı seferi boyunca, Assisili Francesco Ortadoğu'ya silahsız ama açık bir kalp ile barış bildirmek ve Hristiyan ve Müslümanlar arasında barışçı yan yaşamı için Eylül 1219 yılında Mısır'da Sültan Malil Al Kamil ile buluşmasından sonra çıktı. Assisili Francesco’nun bu görevini geliştirmek niyetiyle, 13 sene önce İstanbul'da Uluslararası bir Fransisken Kardeşliği yaratıldı. Monsenior Tierrablanca’nın Türkiye'de Katolik kilisesinin yaşamı ve kendi adına İstanbul'da verilen sözü evrensel bir umut ve kardeşliğin araştırma yolculuğudur.

 

İstanbul Episkoposu Mgr Ruben Tierrablanca

İstanbul Episkoposu Mgr Ruben Tierrablanca

Tübingen Üniversitesi’nde İslam İlahiyatı Merkezi Müdürü ve İslâm Tasavvufu ve Müslüman-Hristiyan ilişkileri konularında değerli çalışmalar yapan Prof. Dr. Erdal Toprakyaran, “Kültürel farklılıklara rağmen Müslüman gençlerin entegrasyonu Batı tarafından nasıl daha cazip ve kolay hale getirebilir” konulu bir sunum yaptı.

 

Bu konuşma Fransız Ortodoks Haham ve Fransisken ailesinden dinler arası komitesinin ve Parisli “Her Şey Bir” Derneği uluslararası konseyi üyesi Gabriel Hagai tarafından yorumlandı.

Prof. Dr Erdal Toprakyaran

Prof. Dr Erdal Toprakyaran

Fransız ortodoks hahamı Gabriel Hagai

Fransız ortodoks hahamı Gabriel Hagai

28-29 Ağustos 2016’da gerçekleştirilen söz konusu sempozyumdaki tüm konuşmaların sonuçları özetle şöyle ifade edilebilir:

 

  • Dünyanın dini, insanlığın dini: Yüce Yaratıcı birdir, aziz peygamberler birdir, insanlık birdir, din birdir.

  • Daha huzurlu bir dünya için, biz karşıdakinin düşüncelerini dinlemeye kendi düşüncelerimizin tamamlayıcısıymış gibi muktedir olmamız lazım, zihinlerimizde ve yüreklerimizdeki hapishaneden çıkmayı öğrenmeliyiz.

  • Gerektiği gibi doğru hareket etmezsek, insani sorumluluklarımızı terk etmiş sayılırız. Cesur olmak gerekir ve geleneklerimizin ve miraslarımızın bilgeliğini korumak ve aktarmak için çalışmamız lazım.

  • Genel olarak iki önemli meydan okuma ortaya çıkıyor:

Cehalete karşı çıkmak için çaba sarf edilmelidir. Genel eğitimin ve din eğitimlerinin kalitesini iyileştirmek için, manevi ve dini geleneklerimizin aktarımına kendi topluluklarımızda da dikkat etmemiz lazım.

İkinci olarak ise; özellikle gençlerin psikolojik ve sosyal kırılganlığı konusunda daha dikkatli ve hassas davranmalıyız.

 

Soldan sağa Sheik Khaled Bentounes,  Dr Abdellah Cherif Ouazzani, Brigitte van Baren ve Rafiq Hatteea

Soldan sağa Sheik Khaled Bentounes, Dr Abdellah Cherif Ouazzani, Brigitte van Baren ve Rafiq Hatteea

Aynı zamanda Dünya Engelliler Vakfı Kurucu Üyesi ve Uluslararası Mevlânâ Vakfı Bilim Kurulu Üyesi olan H. Nur Artıran Hanımefendi, bu iki günlük çalışmanın boşlukta kalmayacağını anlattı. Tüm konuşma ve söyleşilerin video ve ses kayıtları olarak derlendiğini ve yakın zamanda deşifre edilerek somut vesikalara dönüştürüleceğini arz etti.

 

Sempozyum sonucunda özellikle tüm katılanlar tarafından kabul edilip onaylanan bir ortak bildirim yazılacağını ve iki günlük gayretlerle ifade edilenlerin en iyi şekilde hayata geçirilebilmesi için; Birleşmiş Milletler, Unesco, Papalık makamı, Dalai Lama ve bunlara ilave edilebilecek çeşitli dini kurum ve liderlere resmi bir belge olarak gönderileceğini ifade etti.

 

H. Nur Artıran

H. Nur Artıran

İşte deklarasyondaki maddeler için, katılanların somut önerilerinin bir kısmı:

 

  • Politikacıları davet ederek büyük toplantılar organize etmek,

  • Aşırıcılığı ve onu nasıl karşılayıp daha derin anlamak gerektiği hakkında düşünce grupları yaratmak,

  • Hepimiz birbirimize bağlıyız. Allah ve dünya Birdir ve başkalarının düşüncelerini dinleyerek kendimizi anlamalıyız,

  • Birliği savunmak ve erişmek için acil hareket etmeliyiz, hepimiz yeteneklerimiz ve imkânlarımız ile, mesela okulları ziyaret ederek, dünyada her tarafta birlik gerekliliği konusunda toplantılar organize ederek,

  • Sheik Khaled Bentounes gibi, yıllardır aktif bir şekilde devam etmekte olan proje ve programları amaçlarına daha çabuk ulaştırabilmek ve sıfırdan bir projeye başlayarak zaman ve enerji kaybetmektense aktif hizmet verenlere destek olmak,

  • Nerede hizmet gereklidir bakmak ve onlara cevap vermek,

  • Sufi Mirası korumak için bir uluslararası fon yaratmak,

  • Diğerini tanımak için dinler arası diyalog fırsatı yaratmak,

  • Bir dünya ve Bir aile olduğumuz mesajını paylaşmak için konserler, sergiler vb. organize etmek,

  • Çevrenin, doğanın sahipleri olmadığımızı hatırlatmak, geçmiş nesillerden miras aldık ve gelecek nesillere iyi durumda vermemiz lazım,

  • İnsanlara saygı duymak, huzur ve barış için programlar oluşturmak,

  • Var olan dinler arası konseylerine, inisiyatiflerine katılmak,

  • Öğretim, sağlık ve ekoloji için bir dünya evi inşa etmek (plan ve konsept var ama bugüne kadar henüz gerçekleşmemiş),

  • Gençliğin geleceğini bugün hazırlamak, özelikle bir belge ve “beraber yaşamak” hakkında bir mesaj ile değerlere ve geleneklere saygı duyarak, ortak noktalarımızı bir insanlık belgesi halinde tüm gençlere dağıtmak.

 

Foto kredisi S.E. Uluslararası Şefik Can Vakfı Mevlâna Eğitim ve Kültür

Foto kredisi S.E. Uluslararası Şefik Can Vakfı Mevlâna Eğitim ve Kültür

Yol bulmak için Sufinin sesleri İstanbul'da toplandı

Evrensel Sufi Konseyi mali işlerinden sorumlu olan ve emekliliğinin ardından sufizme ilgi duymuş ve 2003 yılından beri Uluslararası Sufi Hareketi'nde olan Zebunnissa Voestermans sempozyumun tamamlandığını bildiren cümlelerle tüm katılımcılara teşekkür etti.

 

Farklı inanç ve kültürlerden çok sayıda manevi lider, bilim adamı ve akademisyen bu iki günde “Daha huzurlu bir dünya için ne yapabiliriz?” sorusuna çeşitli cevaplar ürettiler. Kardeşlik, dostluk ve sevgi ile geçirilen bu özel toplantının tüm dünya barışı, huzur ve esenliği için gerçek ve kalıcı bir adım olmasını diliyoruz.

 

Burası tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
24 août 2016 3 24 /08 /août /2016 06:23

 

Tam 13 yıl önce, 24 Ağustos 2003'te, Kapadokya'ya geldim Türkiye'de yerleşik olarak ilk günleri geçirmek ve Nevşehir'de ilk turistik ikametimi yaptırmak için.

 

Üçhisar ve onun kalesi

Üçhisar ve onun kalesi

O zamanlar, ülkedeki diğer şehirlerde ikamet belgesi almak İstanbul’dan daha kolaydı ve benimle gelen en eski türk - ve frankofon - Murat arkadaşım - 1998 yılından beri tanıyordum – beraberce yabancı polisine gittik başvuru için, polisler ile bir çay içmek aynı zamanda ve iki gün sonra değerli belgeyi almak için...

 

Murat, en eski türk arkadaşım

Murat, en eski türk arkadaşım

Murat’ın muhteşem oteli Taka Evi’nin terasından ,bugün de hep hayran olduğum Güvercin Vadisi ve 1985 yılında Unesco Dünya Miras Listesinde eklenmiş olan Göreme Milli Parkı manzarası var.

 

Bu yıldönümü dolasıyla, kaynaklara dönmek, burada küçük bir duraklama yapmak ve yaptığım yolu ve simit ülkesinde 13 seneden beri tüm yaşadıklarıma bir bakmaya karar verdim.

 

Üçhisar'da Taka Evinin terasından muhteşem manzarası

Üçhisar'da Taka Evinin terasından muhteşem manzarası

1998 yılında, Türkiye'ye ilk defa gelirken, hiç düşünememiştim ki bu ülke birkaç sene sonra beni kabul edecek ve bana birinci hayatımdan çok farklı bir ikinci hayat verecek.

 

Ne kadar güzel buluşmalarım oldu, İstanbul'da ve yolculuklarımda hem yerli hem de başka ülkelerde oturan türkleri, hem de fransızları, belçıkalıları, italyanları, suriyelileri, iraklıları ve tüm dünyadan gelen başka kişileri tanıdım.

 

Anadolu’da ya da Türkiye’nin Avrupa Yakası Rumeli’de ne kadar şahane yerler beni kendisine hayran etti, büyüledi, sorguya çekti, konuştu, bu dünya şehrinde bir tek olan bir çevrede , Avrupa’yı Asyaya bağlayan Boğaz ile.

 

 

Kapadokya, Türkiye'de en güzel manzaralardan biri

Kapadokya, Türkiye'de en güzel manzaralardan biri

Bu 13 yıl boyunca, ne kadar heyecan verici zamanlar ve hadiseler ve dokunaklı anlar yaşadım ki hiç bir zaman hayatımda bunları tanımayı hayal edemiyordum ve beni dönüştürmeye devam ediyorlar.

 

Bana sadece tabiiyet verdiğinden değil ama çok fazla sevdiğim bu ülkeyi tanımak ve tanıtmak için sanki 10 defa daha yaşamam gerekir.

Taka Evi Üçhisar'da, Türkiye'de benim 13 yıl yaşımı kutlamak için seçtiğimi yeri

Taka Evi Üçhisar'da, Türkiye'de benim 13 yıl yaşımı kutlamak için seçtiğimi yeri

Bu tüm buluşmalar ve keşifler, bence, sadece bir rastlantı değil ama benim buradaki kısmetim ve kaderimdirler.

 

Bu at başı giden içimde olacağını hissettiğim yarım bretzel ve yarım simit beni mutlu ediyor, bu paha biçilmez zengin çift kültür, devam ettirilmesi gereken ve iyi kullanmaya devam edeceğim kıymetli değerlerdir.

Bu sabah çok eski bir hayalımı gerçekleştirdim, bir balon uçuşu...

Bu sabah çok eski bir hayalımı gerçekleştirdim, bir balon uçuşu...

Türkiye’de yerleşme kararımı verirken bu maceraya, başlangıçta çok sayıda olmayan inananlara ve o zamandan beri günlük hayatımda tüm olanlara, bu site sayesinde tanıdığım ve aynı adı taşıyan FB grubumdan üyelere, bana verdikleri her şey, tüm paylaşımlar, arkadaşlık bağları ve bazen ardından gerçek buluşmalar için sonsuz teşekkür ederim.

 

Simit ülkesinde geçirdiğim bu 13 yılda, yüzlerce sayfa ya da bir veya birkaç kitap oluşturabilmek için yazabileceğim çok malzemelerim var.

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

 

http://www.takaev.com/

Partager cet article
Repost0
11 août 2016 4 11 /08 /août /2016 15:41

 

Aşk”, Elif Şafak'ın kitabını okumayı üçüncü defa bitirdim ; bugüne kadar beni en çok etkileyen bu kitap hakkında vakit kıtlığı ya da belki zamanı olmadığından makale yapmadım...

 

Nereden başlamalı ? Bu aşk ilahisi üzerine o kadar çok söylenecek şeyler var ki !...

Aşk, Elif Şafak'ın kitabı

İki buluşma, birisi halk tarafından bilinen, 31 Ekim 1244 Mevlâna Cellaledin Rumi’nin aynası Şems’i Tebrizi dervişi ile, hayatta sadece bir defa yapılan bir buluşma... ve bir diğeri, çağdaş, Ella, kırk yaşlarında, evli bir aile annesi rahat ve sakin yaşam ile, fazla sakin.

 

Bir yayınevi Aziz tarafından - bir sufi fotoğrafçı - yazılan “Aşk Şeriatı” romanını okumakla görevlendirir bu bayanı ki hem tamamen bilmediği bir felsefe ve bir tolerans dünyası bulacaktır ve de Aşkı... Bu başka buluşma ki yaşamda da tek bir defa rastlanan.

 

İki tutku uyandırıcı kader, çok uzak zamanlar arasında olan...

 

Aşk, Elif Şafak'ın kitabı

Hayat dersleri sayfaları ve bölümlerini birbirini izler, bir tarafta Konya'da ki orada Mevlâna ve Şems sonunda buluşurlar ve göçebe derviş aynaya, aylarca, onun bilgilerini ve bilgelik, acıma, sabır ve ego’nun terkedilişini, hiç kuşkusuz hepimiz için en zor olan şeyi, devreder.

 

Şems'İ Tebrizi 19. kural : Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Elif Şafak, mart 2015 yılında, İstanbul Fransız Kültür Enstitüsünde

Elif Şafak, mart 2015 yılında, İstanbul Fransız Kültür Enstitüsünde

Bu hayat dilimi ve var olan sevilen varlığın kaybı, Mevlâna'yı mistik bir şair, bir aşk yazarı, en büyük bir düşünür ve bilge biri haline dönüştürür...

 

Ella'ya gelince, Aziz ile buluşması, onu öncelikle yazdığı kitabının yaprakları arasında, sonra elektronik iletişimle onunla gerçekten tanışmadan önce, bu kadını hayatını değiştirmeye itecek ve içinde Aşk'a kapısını ardına kadar açan başka bir kişiyi keşfetmeye getirecektir.

Aşk, Elif Şafak'ın kitabı

Şems'İ Tebrizi 38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Aşk, Elif Şafak'ın kitabı

Hepimizin bir gün dünyaya farklı bir şekilde bakmaya imkanımız var, diğerine yeni gözlerle bakmak ve bu iki hikayesinin güçlü zamanlarını vurgulayan Şems'İ Tebrizinin 40 Aşk Kuralları’nı kabul etmeye.

 

Bu yeni yaşam şekli çağrısına duyarsız kalmak zordur, kelimelerin rezonansı, hayatın anlamı, “Aşk” kelimesine yeni bir ışık tutan bu dersten yararlanmak... Herkes yüreğini dinlemeli ve kendi hikayesine yeni bir sayfa açmalı, eğer zamanı ise.

Aşk, Elif Şafak'ın kitabı

Şems'İ Tebrizi 40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
30 juin 2016 4 30 /06 /juin /2016 04:30

 

Geniş ve ışıklı bir spor salonu güzel bir sahne ile süslendi. Haziran başında İstanbul Anadolu yakasında bulunan Maltepe Ceza İnfaz Kurumları Kampüsünde yabancı uyruklu erkek hükümlü ve tutukluların barındırıldığı 3 Nolu L Tipi Cezaevindeyiz. Bayanlar Bakırköy'de kalıyor. Bu kampüste toplam 5 cezaevi var : iki kapalı türk vatandaşlar için, bir kapalı yabancılar için, bir çocuk ve gençler için ve bir tane açık cezaevi.

 

Bu öğleden sonra, her sene olduğu gibi, burada 97 farklı uyruklu 1582 hükümlüden – kendine bir dünya - birkaç kişinin verdiği bir gösteri var.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde

Protokol ve diğer başka kişiler için ayırılan üç sıraların arkasında, burada toplanan yaklaşık 500 kişi sandalyelerde yada basamaklarda oturan çoğunluk hükümlüdür.

 

Bazıları, spor elbiseleri giymiş bir futbol turnuvasından döndükleri için. Başkaları beyaz gömlek ve kolsuz yelek ile misafirlere hizmet ediyor.

lstanbul Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde

lstanbul Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde

Farklı mahkumlar tarafından kendi dillerinde hoşgeldiniz mesajı ve sonra hepsi beraber türkçe olarak hoşgeldiniz diyorlar. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Kurum Müdürü Ziya Baytam ve İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı Fehmi Tosun tarafından açılış konuşmaları geliyor.

 

Tüm Konsoloslar davet edildi ama sonuçta o gün Rusya, İran, Polonya ve Kazakstan temsil edildi.

İstanbul'da Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde hükümlü tarafından gösterisi

İstanbul'da Maltepe'de yabancı uyruklu için cezaevinde hükümlü tarafından gösterisi

Gösteri – sadece cezaevinde gönüllü mahkumlarla personnel yardımıyla – öğretmen, psikologlar, memurlar – günde iki saat üç ay boyunca çalışma karşılığında başlayabilir.

 

İlk olarak grup İspanyol sahneye çıkıyor ve özellikle hareketli ritimler ile salonu ateşliyor. Ardından siyah pantalon ve beyaz gömlek ile kırmızı etol kemer giyen altı erkek çıkıyor ve onlar da roman dansı ile seyircileri büyülüyor.

Grup İspanyol'dan müzik ziyafeti İstanbul'da Maltepe'de yabanci uyruklu cezaevinde

Grup İspanyol'dan müzik ziyafeti İstanbul'da Maltepe'de yabanci uyruklu cezaevinde

Roman grubu ile oyun havaları istanbul da Maltepe de yabancı uyruklu cezaevinde

Roman grubu ile oyun havaları istanbul da Maltepe de yabancı uyruklu cezaevinde

Gömlekli ve kravatlı 7 oyuncudan oluşan L3 Vokal Grubu – adı cezaevinden – geliyor ve türkçe şarkılar söylüyor.

L3 Vokal Grubu İstanbul'da Maltepe'de yabanci uyruklu cezaevinde

L3 Vokal Grubu İstanbul'da Maltepe'de yabanci uyruklu cezaevinde

Sonra genç bir nijeryalı iranlı müzisyenler ile türkçe de şarkı söylüyor.

 

Dinleyiciler farklı gösterileri alkışlıyor ve coşkularını gürültülü bir şekilde gösteriyor.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Dört erkek geleneksel elbiseler ile Ege yöresine ve Batı Akdeniz bölgesine ait harmandalı zeybek oyunu ile heyecanlandırıyorlar.

 

Resmi sıraların hemen arkasında, bir hükümlü, aşağı yukarı altmış yaşında, boynunda bir haç, sandalyesinde dans ediyor.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Gösteri genç Afrikalı grubu tarafından Break Dans performansı ile bitiyor ve ardından bu çok hoş, bir infaz koruma memuru ile grup halay yaparak kapatıyor. Aslında bu infaz koruma memuru dansörlere eğitim veren kişi ve onlarda bir Türk kadar bu işi becerebiliyorlar.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Müziğin çağrısına dayanamayan iki erkek dans etmek için kalkıyor aynı basamakların üstünde üç kişi gibi, birkaç personel üyesi onları takip ediyor.

 

Personel sempatik ve alçak gönüllü, tanıdığımı Ümraniye T Tipi cezaevinde olduğu gibi. Hükümlü ve infaz koruma memurları arasında kolaylıkla iyi geçinmek… sadece ve her şeyden önce insan olunca... bunlara inanmakta ne kadar uzaktayız. Buna inanmak için sadece karşılıklı görüşmeleri ve sıcak ambiyansa tanık olmak yeterli.

 

Program sonunda, günlük sanatçılar sahnede toplanıyor mutlu bir fotoğraf seans için.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

İzleyiciler gruplar olarak yavaş yavaş gidiyor, bazen yanında sandalye ile… ama özellikle gözlerinde bir neşe kıvılcım ile.

 

Erkek yabancı uyruklu ve tutuklular için Maltepe'de bu cezaevinde, - mahkumların % 40 – 50'si her gün bir aktivite yapıyorlar ve haftada, hemen hemen herkes – disiplin cezası olanlar hariç – bir yada bir kaç spor, kültürel yada eğitim faaliyetleri yapıyor.

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Türkçe, bilgisayar, tasarım, elektrik kursları var masa tenisi, fotbal, voleybol, basketbol, resim ve boya atölyelesi burası öneriyor.

 

Bu hapishanede yapılan eserlerin çoğu spor ve gösteri salonuna giden yolda sergileniyor.

 

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Ayrıca, uzun süredir Türkiye de kalan tutuklular var ve türkçe iyi biliyorlar. Diğerlere yardım ediyor.

 

Diyarbakır'da cezaevinde müdürlük görevi yaptıktan sonra bir seneden biri bu cezaevinin başında olan müdüre yardım eden dört tane 2. Müdür var. Bunun dışında, bir Savci kampüşta görev alıyor.

 

 Ziya Baytam, Maltepe L3 Yabancı uyruklu cezaevinin müdürü

Ziya Baytam, Maltepe L3 Yabancı uyruklu cezaevinin müdürü

Bir bayan öğretmen eğitimden sorumludur ve Maltepe L3 yabancı uyruklu için ceza evinde bir doktor, üç psikolog ve grup psikolojik çalışmaları yapan bir sosyal çalışmacı var.

 

Mahkumlar ülkeler ve/ya kültürel yakınlıklara göre bir araya getiriliyor ve tüm türk cezaevlerinde, her koğuş bir avluya direkt bağlanıyor ve güneş doğuştan batına kadar oraya girebilyorlar.

İstanbul'da yabancı uyruklu için Maltepe cezaevinde yapıldığı bir tablo

İstanbul'da yabancı uyruklu için Maltepe cezaevinde yapıldığı bir tablo

Aynı şekilde, Maltepe'de tüm Türkiye'deki gibi, her iş günü Diyanetten gönderilen bir vaiz geliyor türkçe anlayan müslüman mahkumlara bir spiritüel teselli vermek için. Müslüman hükümlüler için mescit yok ama koğuşlarında bir bölüm yapılabilir namaz kılmak için, ve diğer tanınmış dinler de öyle yapabilirler.

 

Kutsal kitaplar, Meryem Ana portreler, haçlar, vs kabul ediliyor ve işgal edilenler göre bazen koğuşlarda canlanıyor.

 

Bu üç saat İstanbul'daki yabanci hükümlüler için cezaevinde gerçek bir renk notu ve umudu veriyor. İnsanlık var oluyor, hatta önyargı olan yerlerde bile.

İstanbul'da Maltepe yabancı uyruklu cezaevinde break dans performansı yabancı uyruklu hükümlü tarafından

İstanbul'da Maltepe yabancı uyruklu cezaevinde break dans performansı yabancı uyruklu hükümlü tarafından

İstanbul Maltepe'de yabancı uyruklular cezaevinde bir kaç saat

Büyük ihtimalı bu eğlendirici programı sonbahardaki takvimde yeniden olacak, daha geniş bir versiyonda ve öyle herkese, sahnede ve dinleyiciler de, herkes için belli bir süre için ver farklı zamanlarda, parmaklıkların arkasında olmaya unutulur.

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
26 juin 2016 7 26 /06 /juin /2016 13:38

 

Fransızca versiyonu elektronik gazetesinde olan "Le Petit Journal d'Istanbul" 15 Haziran 2016 yılında yayınlandı.

 

Cumartesi 11 Haziran 2016, merkezi Taksim yakınında Harbiye'de 29 Kasım 2014 yılında Papa Francesco karşıladığını Kutsal Ruh Katedrali bir karınca yuvası gibiydi.

 

Burada, 1992 yılında görevi aldığı ve yaşlılık nedeniyle görevinden feragat edip emekliğe ayrılan Mgr Louis Pelâtre yerine İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Episkoposluk kutsandı.

11 Haziran 2016 İstanbul'da Kutsal Ruh Katedralinde Epikoposluk kutsanma

11 Haziran 2016 İstanbul'da Kutsal Ruh Katedralinde Epikoposluk kutsanma

Papa Hazretleri piskoposlukta iyi tanınmış Türkiye'de İstiklal Caddesinde Santa Maria de Draperis kilisesinde 10 seneden fazla görevli olan bir meksikalı fransisken papazı atadı. Roma'da Antonianum Pontifikal Üniversitesinde eski Rektör, Türkiye'de Din arası Ökümenik Diyalogu Uluslararası Kardeşliğin Birliği ve kısa zaman önce Genel Viker oldu.

 

 

Ortada Peder Ruben Tierrablanca Gonzales episkoposluk kutsanmadan önce ve sağ tarafta İstanbul'da Santa Maria de Draperis Başpapazı Peder Eleuthère

Ortada Peder Ruben Tierrablanca Gonzales episkoposluk kutsanmadan önce ve sağ tarafta İstanbul'da Santa Maria de Draperis Başpapazı Peder Eleuthère

Bu Episkoposluk atamasında Doğu Kiliseleri Kongregasyonu Başkanı Kardinal Leonardo Sandri başkan olarak ve Baş Kutsayıcı İzmir Başepiskoposu Mgr Lorenzo Piretto ve Anadolu Katolik Kilisesi Paolo Bizetti ve Minör Kardeşlerin Birliği Genel Başkanı José Rodriguez Carballo ile görev aldı.

Doğu Kiliseleri Kongregasyonu Başkanı Kardinal Leonardo Sandri

Doğu Kiliseleri Kongregasyonu Başkanı Kardinal Leonardo Sandri

Türkiye'de Ermeni Apostolik Kilisesi Genel Patrik Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan, İstanbul Ekümenik Patrikhanesi’nden Patriği temsilen Ayvalık Metropoliti Athenagoras ve Süryani Kadim Kilisesi Patrik Vekili Metropolit Mgr Yusuf Çetin törene katılmak istediler, bu karşılıklı cemaatlerden bazen papazlar gibi.

 

 

Soldan Türkiye'de Ermeni Apostolik Kilisesi Genel Patrik Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan, İstanbul Ekümenik Patrikhanesi’nden Patriği temsilen Ayvalık Metropoliti Athenagoras ve Süryani Kadim Kilisesi Patrik Vekili Metropolit Mgr Yusuf Çetin

Soldan Türkiye'de Ermeni Apostolik Kilisesi Genel Patrik Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan, İstanbul Ekümenik Patrikhanesi’nden Patriği temsilen Ayvalık Metropoliti Athenagoras ve Süryani Kadim Kilisesi Patrik Vekili Metropolit Mgr Yusuf Çetin

Tabi ki Emerit Episkoposu Mgr Louis Pelâtre, Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan, Türkiye'de Asuri-Keldani Kilisesi Patrik Vekili Mgr François Yakan ve Süryanı Katolik Patrik vekili Mgr Yusuf Sağ bu etkinliğe de katıldı.

Sol taraftaki fotoğraf Türkiye'de Asuri-Keldani Kilisesi Patrik Vekili Mgr François Yakan, sağ taraftaki Süryanı Katolik Patrik vekili Mgr Yusuf Sağ ver ardından Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan Sol taraftaki fotoğraf Türkiye'de Asuri-Keldani Kilisesi Patrik Vekili Mgr François Yakan, sağ taraftaki Süryanı Katolik Patrik vekili Mgr Yusuf Sağ ver ardından Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan

Sol taraftaki fotoğraf Türkiye'de Asuri-Keldani Kilisesi Patrik Vekili Mgr François Yakan, sağ taraftaki Süryanı Katolik Patrik vekili Mgr Yusuf Sağ ver ardından Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan

Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales'in etrafında iki tane yardımcı papazlar vardı, İstanbul'un Latin Katolik Ruhani Reisliğin şansölye ve Türkiye'nin Piskoposluk Konferansının Sekreteri Peder Anton Bulai ve Minör Kardeşlerinin Birliği Genel Vikeri Peder Julio Cesar Bunader.

 

 

Ortada Mgr Ruben Tierrablanca, solda İstanbul'un Latin Katolik Ruhani Reisliğin şansölye ve Türkiye'nin Piskoposluk Konferansının Sekreteri Peder Anton Bulai ve sağda Minör Kardeşlerinin Birliği Genel Vikeri Peder Julio Cesar Bunader

Ortada Mgr Ruben Tierrablanca, solda İstanbul'un Latin Katolik Ruhani Reisliğin şansölye ve Türkiye'nin Piskoposluk Konferansının Sekreteri Peder Anton Bulai ve sağda Minör Kardeşlerinin Birliği Genel Vikeri Peder Julio Cesar Bunader

Anglikan, protestan, lutheran ve presbiteryen, süryani, ermeni papazlar İstanbul'dan, İzmir'den, İskenderun'dan... ve yurtdışından (Fransa, İtalya, Kore,...) inanılmaz çok diğer gelen başpapazlar, papazlar ve kardeşlerin yakınındaydı. Yeni episkoposunun kız kardeşi de bir meksikalı grup ile yolculuğu yaptı.

 

 

Hem tüm Türkiye'den hem de yurtdışından çok gelen papazlar
Hem tüm Türkiye'den hem de yurtdışından çok gelen papazlar Hem tüm Türkiye'den hem de yurtdışından çok gelen papazlar

Hem tüm Türkiye'den hem de yurtdışından çok gelen papazlar

Merhamet Jübilesinin Kutsal Kapısının geçişi ardından, bu törenin önemli zamanları İstanbul'un yeni Episkoposu Vatikan'dan gelen latince yazılı Kutsal Ruh Katedralının Başpapazı Peder Nicola Masedu tarafından okuması ile başladı.

Merhamet Jübilesinin Kutsal Kapısının soldan sağa fransisken elbise ile geleceğini Episkopos Peder Ruben Tierrablanca Gonzales, Emerit Episkoposu Mgr Louis Pelâtre ve İzmir'in Başepiskopos Lorenzo Piretto

Merhamet Jübilesinin Kutsal Kapısının soldan sağa fransisken elbise ile geleceğini Episkopos Peder Ruben Tierrablanca Gonzales, Emerit Episkoposu Mgr Louis Pelâtre ve İzmir'in Başepiskopos Lorenzo Piretto

İstanbul'un yeni Episkoposu Vatikan'dan gelen latince yazılı

İstanbul'un yeni Episkoposu Vatikan'dan gelen latince yazılı

Bu okumadan sonra, okuyucu mektubunu tüm katılımcılara gösterdi ve sonra orada toplanan tüm meclise, ve aralarında bulunan Türkiye'de Meksika Büyükelçi Martha Elena Federica Barcena Coqui, İstanbul'da Meksika Başkonsolos ve Konsolosunun personeli, İstanbul'da İtalya Başkonsolos Federica Ferrari Bravo ve İstanbul'da Belçika Başkonsolos Henri Vantieghem, artı Bresilya, Holanda ve Polonya’yı temsil eden diplomatlar.

 

İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Beyoğlu, Şişli ve Beşiktaş Belediyeleri, İlçe Emniyet Müdürlüğü temsil edildi.

Peder Nicola Masedu Vatikan'dan gelen yazısı tüm Episkoposlara ve ardından tüm meclise gösterdi
Peder Nicola Masedu Vatikan'dan gelen yazısı tüm Episkoposlara ve ardından tüm meclise gösterdi

Peder Nicola Masedu Vatikan'dan gelen yazısı tüm Episkoposlara ve ardından tüm meclise gösterdi

Katılanlarda İstanbul'da İtalya Başkonsolos Federica Ferrari Bravo ve İstanbul'da Belçika Başkonsolos Henri Vantieghem

Katılanlarda İstanbul'da İtalya Başkonsolos Federica Ferrari Bravo ve İstanbul'da Belçika Başkonsolos Henri Vantieghem

Vaazın ardından, kural olduğu gibi Kardinal Sandri, yeni olacak episkoposa imanı korumaya ve onun görevinin gerektirdiği işleri yapacağına dair verilen söz hakkında bir takım sorular sordu ve Peder Ruben olumlu olarak cevapladı.

 

 

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Kardinal Sandri sorduğunu sorulara cevap veriyor

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Kardinal Sandri sorduğunu sorulara cevap veriyor

Sen Antuan kilisesinden muhteşem sesli Peder İosif Robu tarafından Azizlerinin litanileri söylenerek yeni olacak episkopos kutsayanın önünde boylu boyunca uzanmaya ve dinleyiciler diz çökmeye davet edildi.

 

 

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni

Geleceğin episkoposu Kardinalın önünde diz çöktü önce kardinal ve sonra diğer episkoposlar tarafından ellerinin yerleşmesini almak için.

 

 

Türkiye'nin Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan yeni Episkoposa ellerinin yerleşiyor

Türkiye'nin Ermeni Katolik Başepiskopos Mgr Levon Zekyan yeni Episkoposa ellerinin yerleşiyor

Kutsama duasını söylemeden önce Mgr Sandri sonra geleceğini episkoposunun başın üstünde açık İncil kitabı koydu.

Kardinal Sandri İncil kitabı yeni İstanbul'un Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales başın üstünde açık İncil kitabı koyuyor (fotoğraf kredisi O.F.M)

Kardinal Sandri İncil kitabı yeni İstanbul'un Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales başın üstünde açık İncil kitabı koyuyor (fotoğraf kredisi O.F.M)

Tören Peder Rubenin başının kardinal tarafından kutsal yağ sürme ile devam edildi ve ardından sağ yüzük parmağına sadakat sembolü yüzüğü vermeden önce İncil kitabı verdi.

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Kardinal Sandri tarafından Kutsal yağ sürme
İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Kardinal Sandri tarafından Kutsal yağ sürme

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales Kardinal Sandri tarafından Kutsal yağ sürme

Yeni Episkoposun sağ yüzük parmağına sadakat sembolü yüzüğu verme

Yeni Episkoposun sağ yüzük parmağına sadakat sembolü yüzüğu verme

Kardinal piskopos asası ellerin arasından vermeden önce ve koltuğun üstünde oturmaya davet etmeden önce yeni Episkoposun başının üstüne piskopos başlığı koydu.

 

Tüm episkoposluk süslenme ile, yeni Episkopos Kardinal, ve ardından tüm olan Episkoposlar ve papazlar tarafından barış öpücüğü aldı.

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca piskoposluk başlığı verme

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca piskoposluk başlığı verme

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni
Soldan sağa İzmir Başepiskoposu Mgr Lorenzo Piretto, Doğu Kiliseleri Kongregasyonu Başkanı Kardinal Leonardo Sandri, yeni İstanbul'un Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales ve flu olarak Emerit Episkopos Mgr Louis Pelâtre

Soldan sağa İzmir Başepiskoposu Mgr Lorenzo Piretto, Doğu Kiliseleri Kongregasyonu Başkanı Kardinal Leonardo Sandri, yeni İstanbul'un Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales ve flu olarak Emerit Episkopos Mgr Louis Pelâtre

Anadolu Katolik Kilisesi Paolo Bizetti

Anadolu Katolik Kilisesi Paolo Bizetti

Evkaristiya töreni bittikten sonra, Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales orta yoldan ve nefin sonuna kadar bir gidiş-dönüş yaptı ve bu sırada ilahiler yöneten Galata'da Sen Piyer ve Paulus kilisesinden Başpapazı Peder Claudio Monge farklı dillerden ve ritüellerden 800 kişi ile çok özel ve sıcak an, kanon olarak Jubilate Deo söyletmeyi başardı.

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni
İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni

Yeni Episkopos sözü aldı özellikle bu etkinlikte birlikte bulunanlara teşekkür etmek için ve yeni görevinin taahhütlerini anmak için.

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni
Solda İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales ve sağda Emerit Episkopos Mgr Louis Pelâtre

Solda İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca Gonzales ve sağda Emerit Episkopos Mgr Louis Pelâtre

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni

Keldani, süryani katolik ve ermeni katolik korolar ile bu özel ve muhteşem törenin final prosesyon olmadan önce, yeni apostolik viker ve ardından farklı kutlamacılar tarafından sicil imzalandı.

İstanbul'un yeni Episkopos Mgr Ruben Tierrablanca'nın Episkoposluk kutsanma töreni

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

Partager cet article
Repost0
23 mai 2016 1 23 /05 /mai /2016 02:27

 

Fransızca versiyonu elektronik gazetesinde olan "Le Petit Journal d'Istanbul" 11 Mart 2016 yılında yayınlandı.

 

 

İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde 28 hükümlü, oyuncu, rejisör veya yardımcı, 2015 sonbahar başından itibaren “Emanet hayat” cezaevinde yönetilen ve hazırlanan tiyatro oyunu, sayesinde güzel bir macera yaşıyorlar.

 

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde mahkumlar tiyatro grubu ile müdür Mehmet Çitak ve yönetmen Pınar Gordie

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde mahkumlar tiyatro grubu ile müdür Mehmet Çitak ve yönetmen Pınar Gordie

İlk resmi gösteri son zamanlarda gerçekleşti… bu arada Belçika İstanbul Başkonsolosu Henri Vantieghem, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı Vekili Uğur Seçgin ve eşi, Zekeriya Şen, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcısı, Maltepe cezaevlerinin müdürleri, vs...

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde "Emanet Hayat" 1. galada resmi misafirler

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde "Emanet Hayat" 1. galada resmi misafirler

Ağustos 2015 başında Aktör ve Yönetmen Pınar Gordie’ye cezaevinden bir telefon geliyor ve Ümraniye’de 4cü tiyatro oyunu hazırlayıp yönetmek ister mi diye soruluyor.

 

 

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde "Emanet Hayat" tiyatro oyunun yönetmeni Pınar Gordie

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinde "Emanet Hayat" tiyatro oyunun yönetmeni Pınar Gordie

Tereddüt etmeden, bu meydan okumayı kabul eder ve bu hiç hazırlıklı olmadığı bahise atılmayı, daha önce öyle bir çevrede hiç çalışmadı.

 

İdari formaliteleri yaptıktan sonra, ilk buluşma hükümlü grubuyla çok etkin oldu. Hemen, Pınar Gordie onları sahneye çıkarıyor ve dinamik bir çalışma seansı ile başlıyor.

"Emanet Hayat", bambaşka bir tiyatro oyunu

"Emanet Hayat", bambaşka bir tiyatro oyunu

Sadece 4 mahkûm daha önceki Definename oyunda sahneye çıktılar bir sene önce ve o konuda tecrübeliydi.

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

Diğerleri için, ilk iki ay boyunca haftada 3 gün, diksiyon dersleri, beden postüleri ve iyi geçinmek gereken farklı şahısların kabuğuna girmeyi çalışmalarından ibaret oluyor.

 

Her acemi için ve bununla birlikte diğerleri için de bu kaçınılmaz süreden sonra, yönetmen öyle bir oyun arıyor ki hem kendini anlatan hem de çalışırken eğlenmeyi müsaade eden.

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde
"Emanet Hayat"

"Emanet Hayat"

Ömer Pınar senarist tarafından 2004 yılında yazılmış « Kent hikayeleri» oyunu seçildi. Yazarı anlatıyor : «  İnsanların hayatlarının çok hızla değişebileceğini. Hayata karşı plan yapmanın hayatın genel akışını değiştirmeyeceğini. Siz geleceğinize dair plan yapabilirsiniz belki ama kader bildiğini okur. İnsanları tanımanın çok da kolay olmadığını mizahi bir dille anlatmak istemiştim.»

 

Pınar Gordie, rejisör olarak ve kuruma uygun olarak ekleme ve çıkarma yaptı.

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde mahkûmlar tarafından sahneledendi "Emanet Hayat" tiyatro uyunu

Ümraniye T Tipi Kapalı cezaevinde mahkûmlar tarafından sahneledendi "Emanet Hayat" tiyatro uyunu

Hikayesi :

 

Şener, Zalim ağa denen zalim bir Ağanın yanında yanaşmadır. Birgün Zalim ağa, başka bir ağa olan Şehsuvar ile bir öküz yüzünden kavga eder ve Zalim Şehsuvari vurur.

 

Bu suçu yaşı kücük diye Şener'in ustlenmesini isterler ve Şener, 15 yaşında, hapisaneye girer. 15 yil ceza alır.

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

Yıllar sonra çikar ve kendisine bırakıldığı söylenen emanet bir paranın peşine düşer bir Mahmut Şevket Stendhal adında adamı tarafından. Bu arayışta kendisine kahvede tanıştığı Mustafa yardım edecektir. Fakat Mustafanın Mafya ya yüklüce bir borcu vardır.

 

İkili bu adamı ararken çesitli maceralar yaşarlar. Şener her firsatta : « yahu nerden çıktım dışarı içersi daha güvenliymis be » ; diyerek diş dünyanın zorluk ve kirlenmişliğinden dem vurur.

Genç Şener ve 15 sene sonra olan ŞenerGenç Şener ve 15 sene sonra olan Şener

Genç Şener ve 15 sene sonra olan Şener

Çocuk yaşta girdiği cezaevinden hayallerini umutlarını siğdirdiği kücük bir bavulla maceradan maceraya koşan Şener'in yakasını talihsizlik bırakmıyacaktir. Emanet hayat...

 

İçimizden biri olan Şener. Daha sonra hatalarına hak vericeğimiz Mustafa. Aslında emanet hayat. Hayatları emanet olan bizim hepimizin öyküsü ...

 

Seyrederken gülüp bir o kadar da sizi hüzünden derin bir iç çektirecek belki ağlatacak bir trajedi.

 

Genç Şener ve hapishaneden çıktıktan sonra olan Şener

Genç Şener ve hapishaneden çıktıktan sonra olan Şener

Cezaevinde bu özel tecrübe Pınar Gordie’ye her zaman inanmak ve asla pes etmemek gerekiğini öğretti.

 

Türkiye'de Ümraniye T Tipi mahkûmlar ile tiyatro oyunları hazırlayan ve gösteren tek olan cezaevi yine bir bayan ile çalışmak istedim, geçen denemeler gösterdi ki onlar daha verimlidir.

"Emanet Hayat" tiyatro oyunun rejisörler

"Emanet Hayat" tiyatro oyunun rejisörler

Belçika’nın İstanbul Başkonsolos Henri Vantieghem intibaları bıraktı :

 

« Çok öğretici bir ziyaret gösterdi ki Ümraniye T Tipi cezaevinde mahkûmlara insanı iyi bir muamele gerçekliğini gösterildi.

Tanık olduğumuz tiyatro faaliyeti, önceki cezaevinin tanıtımı gösterilen küçük filmde başka aktiviteler gibi, ruhun cezaevinden dünya hakkında bir açık pencere ve suçların anlamı üzerine bir düşünce, hatta cani, ve genel olarak hayatın anlamı hakkında.

Mahkûm, cinayetten suçlu olarak tanınmış olsa bile, onun ceza süresinde, iyileşmek için bir şansı olmalı. Tiyatro bu imkanı veriyor.

Birkaç saat ziyaretimizde, cezaevindeki hayatın anlattığını deneme fırsatımız oldu. Tiyatro ile hükümlerin ve eski hükümlülerin duygularından bize bahsedildi korkulardan ve umutlarından, özgürlüğün ve ailerinin sıcaklığı yokluğu. Bu aktivite de geçmişi birkaç parça hatırlıyor ve onlara onu yeniden canlandırmak yada bir daha oynamayı müsaade ediyor suçlar dışında daha huzurlu bir geleceği tasarlıyor

İstanbul'da Belçika Başkonsolos Henri Vantieghem ile yönetmen Pınar Gordie

İstanbul'da Belçika Başkonsolos Henri Vantieghem ile yönetmen Pınar Gordie

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı Fehmi Tosun için : « Sanat insan ruhunun ilacıdır. Bu sanat dallarından en önemli ve etkili olan tiyatro… Tiyatro, sahneye çıkılarak sadece rol yapılan bir faaliyetten çok, insanın o sahnede kendi yaşantılarıyla her şeyini sahnelediği bir sanattır.

 

Tiyatro insanın aynasıdır. İnsana kendini keşfettirmekle kalmaz başka kültürleri, başka yaşamları, başka düşünceleri yaşattırarak insanın kendi içinde sıkışıp kalmasını engeleyip, insanın daha ötelere uzanmasını sağlar, cünkü tiyatro hayallerimizi, düşlerimizi, düşüncelerimizi sahneye koyma sanatıdır. » 

İstanbul Anadolu Başsavcı Fehmi Tosun

İstanbul Anadolu Başsavcı Fehmi Tosun

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcı vekili Uğur Seçgin anlatıyor :

 

« Dayanışması olmayan, birbirine karşı sorumluluğunu bilmeyen insanlar ise toplum değil, bir yığındır.

 

Kültürel gelişme, insanlar ve toplum açısından önemlidir. Kültürel gelişmeyi sağlayan en büyük faktörlerden birisi de tiyatrodur. Tiyatro : sanatı insanlara birebir aktarıp, yaşatabilen bir etkinliktir. Tiyatro insanları toplumsal yada bireysel konularda uyarır ve insanlara mesajlar verir... Ruhsal gelişimini de tiyatro ile beslemelidir.

 

Hükümlü olarak, toplumdan soyutlanarak, özgürlükleri sınırlandırılan, umutları törpülenmiş insanların, kurumlarımızda misafir edildikleri süreçte, geleceğe dönük umutların tazelenmesi, sosyal ve kültürel faaliyetlerle mümkün olabilecektir. Tiyatroyu yapanlarda, seyredenlerde ayrı ayrı kazanımlar alırlar.

"Emanet Hayat" tiyatro oyunda huzurevinde sakinleri

"Emanet Hayat" tiyatro oyunda huzurevinde sakinleri

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Şen için : «Bu tür sanatsal faaliyetler süphesiz ki hükümleler üzerinde iyilik hali, davranış değişikliği ve özgüven duygusu yaratmaktadır. »

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevinin kurum müdürü Mehmet Çitak öyle diyor :

« Tüm bunların ışığında, toplum her ne kadar cezaevlerine karşı bir suskunluk ve yok sayma hali içerisinde olsa da suç ile mücadele ve suçun önlenmesi, suçlunun sosyal ve kültürel faaliyetlere özendirilerek yeniden topluma kazandırma çalışmalarımız titzilikle sürdürülmektedir. »

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevi müdürü Mehmet Çitak

Ümraniye T Tipi kapalı cezaevi müdürü Mehmet Çitak

Oyuncu Devrim için : « Ben dışarıda tiyatroya hiç gitmedim, zaten bana saçma geliyordu ama zaman geçsin diye tiyatroya başladım ve her geçen gün benim için çok önemli bir eğlenceye dönüştü…. Dışarıda deseydiler kadın elbisesi giyeceksin, peruk takacaksın, makyaj yapacaksın asla kabul etmez, yapmazdım. Bence insanın hayata bakış açısı sanatla değişiyor. Burada kendimi mutlu ve huzurlu hissediyor çocuklarımın beni seyretmensini dört gözle bekliyorum. İyi ki tiyatroya başladım... »

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

"Emanet Hayat" tiyatro oyunu

Bir polisci rolu olan oyuncu Ferhat için : « Uygun adım voltalarda kaybettiğim umutlarıma tiyatroda kavuştum. Kendimi yeniden keşfettim, hayata dair bakış açımı değiştirdim… Tiyatro beni aydın yarınlarıma hazırlayan adımlarımdır. Tıpkı yürümeye yeni başlayan bir çocuğun neşesi ve hayatı keşfetme arzusu gibi. »

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

Başka oyuncu olan Ayhan dediği gibi : « Hayat zaten bir tiyatro, yaşam ise sahneden ibaret. Aslında farkında olmadan bizlerde bu sahnede rol alan figüranlarız. »

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde
« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

Üç gala daha gerçekleştirdi hem tiyatro hem de mahkumların kültürel ve sosyal hayatta geri kazandırmasının çabaları ile ilgilenen kişileriniyi bilinmeyen bir çevrede, hem de hükümlü aileler, hem hoş hem de unutulmaz bir zaman geçirebilmeleri için.

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde
« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

O yüzden, bu dünya maalesef olduğundan daha karanlık olarak çok fazla gösterildi sistematik olarak ve pozitif ve hayırlı hareketler yaratıldığı halde insanlar için, aşağı yukarı önemli suçları olmasına rağmen önce hayatın azalttığı veya değiştirdiği duyarlığı olan insanlardır.

« Emanet Hayat » İstanbul'da Ümraniye T Tipi cezaevinde

Buraya ve şuraya tiklayarak iki tane video ekstreleri izleyebilirsiniz.

 

Buraya tıklayarak, fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

 

"Hersey olabilirsin fakat önemli olan hayattan içinde insan olabilmek." (Şems Tebrizi)

 

Partager cet article
Repost0
28 mars 2016 1 28 /03 /mars /2016 15:43

 

Fransızca versiyonu elektronik gazetesinde olan "Le Petit Journal d'Istanbul" 11 Mart 2016 yılında yayınlandı.

 

İstanbul Asya tarafında Kadıköy semtinde sakin küçük bir sokakta, iskelesine 600 metre uzaklıkta, bu mahallede tüm kafelerden biri çok farklıdır, “Komşu Kafe Collective”.

 

İki seneden biraz fazla bir süredir açılan, bir çay yada bir kafe içilebilir ve istersek kendiniz hazırlayabilir, vejetaryan veya vegan yemekleri alınabilir veya kendiniz yapabilirsiniz – mutfak müsait ise – tadına bakabilirsiniz, çalışabilirsiniz, rahatça tüm gün okuyabilirsiniz, toplanmak paylaşmak için, bazen müzik dinlemek için ...

Komşu Kafe, Kadıköy/Istanbul

Komşu Kafe, Kadıköy/Istanbul

Herşey 2013 yazında bir “Akdeniz Dayanışma Kamp” sırasında başlıyor ; kampa Istanbul'dan “Göçmen Dayanışma Mutfağı” grubundan birkaç üye katıldı . Birlikte kampın yemek organizasyonu, ortak yemek yaptılar, ve o şekilde alternativ ekonomi ve kolektif bir mutfak yönetimine öğrenmiş oldular.

 

Döndükten sonra fransız Ali, süriyeli Ali, türk olan Ufuk, Melike ve Ercan bir masada oturuyor birlikte bir kafe acabilirmiyiz diye, ve böylece Komşu fikri doğuyor. Berlinli Nora onlara katıldı. Daha sonra fikir biraz daha genişledi ve Türkiye'de essiz bir konsept oldu. Bu kafe bağımsız bir kolektif ve tek kişilik bir şirket gibi açıldı ayrıca bir muhasebeci ve bir avukat bakıyor.

Komşu Kafe, Kadıköy

Komşu Kafe, Kadıköy

O fikri yazdıktan sonra, yer… ve para bulmak gerekiyor. Seçilen yer Kadıköy’de ve sadece tuvalet ve lavabo var. Başlamak için 3 aylık kira avansı , depozit ve tüm açılış masrafları için 10 300 Avro gerekir.

 

Ulule ve İndiegogo'ya bir proje sundular, sıfır kuruş vardı ve tüm para Ulule'den ve İndiegogo'dan geldi.

 

Duvarları boyamak gerekiyor, yeri amenaje ve eşya almak gerekiyordu. Onun için, arkadaşları eşya, beyaz eşyalar, aksesuarlar, mutfak aletleri… ve para da verdiler.

Damla, Komşu Kafe kolektifte bir üyesi

Damla, Komşu Kafe kolektifte bir üyesi

Yavaş yavaş Komşu çıkıyor. 2,5 ay içeresinde her şey tamamlandı ve 27 Kasım 2013'te açıldı. Bugün, kolektifte 10 kişi var: 4’ü Türkiye'den, 2’si Suriye'den, 1’i Lübnan'dan, 1’i Bosna'dan ve 2 ‘si Fransa'dan ve Almanya'dan – şu anda yurtdışındadır.

 

Komşu Kafe iki katlıdır, eşi benzeri eşyalar ve aksesuarlar toplanmış, mutfak eşyaları gibi ama en sonunda güzel ve canlı bir uyum ortaya çıktı. Güzel günlerde, küçük bir bahçede ve kaldırımdaki küçük masalarda oturulabilir.

Komşu Kafede birinci katta

Komşu Kafede birinci katta

Girişte türkçe ve ingilizce olan ve asılan manifestolar çok anlamlıdır : antihiyerarşik, antiseksit, antiotoriter, antisömürme, antiayirt edici, daha çok iletişim !

 

Bu kolektifin objektifleri: alternatif bir ekonomide beraber çalışmak ve bu adreste bir buluşma ve paylaşma noktası olmak. Farklı gruplar burada toplanıyorlar ,tartışmalar organize ediyorlar. Komşular, öğrenciler güzel bir zaman geçirmek, yemek, çalışmak, okumak, bazen müzik çalmak veya dinlemek için gelebiliyorlar.

İstanbul'da Komşu Kafe Collective'de

İstanbul'da Komşu Kafe Collective'de

Komşu Kafede birinci katta

Komşu Kafede birinci katta

Her pazartesi günleri kolektifte haftalık toplantılar yapılıyor bir sonraki haftanın işlerini organize etmek için. İş günleri ve saatleri sabit değil, herkesin aktivitelerine göre düzenleniyor. Aynı zamanda, durumdan konuşuyorlar, yeni denemeler paylaşılıyor ve herkes aynı haklara sahip. Burada haftalık tematik etkinlikler için karar veriliyor.

 

Yeni bir kişi kolektifte çalışmak isterse ve ihtiyaç varsa, iki aylık bir deneme süresi var bakmak için diğer grubun üyeleri ile çalışabilir mi diye. Haftalık toplantılarda tüm duyguları ve olası problemleri konuşuyorlar. İki ay geçtikten sonra, kolektif bu yeni kişiyi kabul ediyor veya yolları ayrılıyor.

Açık mutfak Kadıköy'de Komşu Kafe'de

Açık mutfak Kadıköy'de Komşu Kafe'de

İnsanlar nereden geliyor, hayatları, ne zamandan beri çalışıyorlar, bir hastalıkları olması, hiç problem değil. Bir eşitlik sistemidir ve Komşu'da herkes yemek yapıyor, barda çalışabilir, temizlik yapabilir, vs vs..

 

Kolektif'teki tüm çalışanlar sabit ve aynı ücreti alıyor, her gün 2 yada 3 farklı ekip çalışıyor.

 

Gelen müşteriler Komşu Kafe kulaktan kulağa, Facebook sayfasından ve röportajlardan tanıyorlar. Gelen insanlar mahallede oturanlar, çalışanlar, yani komşular, onun dışında öğrenciler çoğunlukta geliyor, müzisyenler de geliyor, bu kolektifi merak edenler, turistler de geliyor. Kolektifteki üyeler farklı ırklardan oldukları için yabancılar için rahat bir yer, ayrımcılık yok, dil konusunda bir sıkıntı yok, Türkiye dışından çok fazla insan geliyor, turist yada öğrenci, yarısı kadar diyebiliriz.

Kadıköy'de Komşu Kafe

Kadıköy'de Komşu Kafe

Geçen sene Gürgistan’da bir vegan kolektif kafe ‘ye yardım etmek için Komşu'da bir etkinlik düzenlendi. Ama krizden dolayı şu anda başka projeler’e destek veremiyorlar.

 

Sunulan ürünler bir fiyat tarifesi öneriliyor mesela karışık yemek tabağı 10 TL ama insanlar karar veriyorlar ne kadar ödemek istediklerini.

 

Tüm malzemeler pazardan, bağlı oldukları bir kooperatiften veya direkt üreticinden alınıyor. Eğer gereken malzemeler bulunamaz ise o zaman normal pazardan alınıyor ama asla süpermarketten alınmıyor.

Damla ve Ali Komşu Kafe mutfakta çalışıyorlar

Damla ve Ali Komşu Kafe mutfakta çalışıyorlar

Komşu Kafe Collective, İstanbul

Komşu Kafe Collective, İstanbul

Yemek fikirleri herkesten geliyor ve sunulan yemekler çorbalar, makarnalar, pilav, farklı sebze yemekleri, salatalar ve tatlılar insanlara ve isteklere göre.

 

Komşu'da et bulunmaz, başta alınan bir karardı. Türkiye'de, en çok satılan etler ve yemekler endüstriyeldir. Bunu devam etmek istemediler ve aynı zamandı kolektifte vejetaryen ve vegan – (hiçbir şekilde hayvan ürünler yemeyen insanlar)- arkadaşlar var. Organik yemekler sunmak istediler ama organik olan etler ve ürünler çok pahalıdır, o yüzden vazgeçtiler. Bu yüzden sadece vejetaryen yemekler yapmayı seçtiler. Ama vegan arkadaşlar çalışınca, sundukları yemekler vegandır...

Kadıköy'de Komşu Kafe Collective, çok sempatik bir adres

Kadıköy'de Komşu Kafe Collective, çok sempatik bir adres

Komşu Kafe kolektif ve cesur bir tecrübenin başarılı meyvesidir. Belki bu eşitlik ve paylaşma konsepti başka projeleri yaratmak için fikir ve örnek olabilir.

 

https://www.facebook.com/komsoKafeCollective/?fref=ts

 

Komşu Kafe

Uzun Hafız Sk No 83A - KADIKÖY/İSTANBUL

Tél. (0216) 418 4679

Hergün saat 10.30 – 23 arası açıktır (her ayin ilk perşembe günü hariç büyük aylık toplantıdan dolayı)

 

Buraya tıklayarak, yayının fransızca versiyonu okuyabilirsiniz.

 

Partager cet article
Repost0